Gelişmiş Arama
Ziyaret
8898
Güncellenme Tarihi: 2011/08/21
Soru Özeti
Beni Kureyze kabilesi hakkında Şia’nın görüşü nedir?
Soru
Beni Kureyze kabilesi hakkında Şia’nın görüşü nedir? Bunlar hangi kavim ve kabiledir? Neden bu adla meşhur olmuşlardır?
Kısa Cevap

Beni Kureyze Medine’de ikamet eden Yahudi kabilelerden biri olup birkaç boyutlu bir anlaşma esasınca bu şehirde Müslümanlar ile barışçıl bir şekilde yaşamaktaydı. Ahzab savaşı gelip çatınca onlar anlaşmalarını bozarak pratikte Medine’yi kuşatmış düşmanların beşinci sütunu rolünü oynadılar. Bu nedenle yüce İslam Peygamberi (s.a.a) bu savaşı başarı ile atlattıktan sonra ahitlerini bozanlara ihanetin bedelini ödetti. Şia ve Ehli Sünnet arasında bu maceranın esas kısmının naklinde önemli bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Onların bu adla adlandırılmasının sebebi hakkında da birçok Arap kabilesinin atalarına müntesip olduğunu ve onların adıyla adlandırıldığını belirtmeliyiz. Bu nedenle, muhtemelen “Beni Kureyze” adının konması da “Kureyze” adındaki bir ferde müntesip olma sebebiyledir.

Ayrıntılı Cevap

Yüce İslam Peygamberi (s.a.a) ve takipçileri Mekke şehrinde zulüm ve eziyet görüyordu, bir grup Müslüman’ın Habeşistan’a göç etmesi de baskıların şiddetini azaltmamıştı ve her an canları tehlikedeydi. Öte yandan Medine şehri sakinlerinin ekseriyetinin Müslüman olmasıyla, Müslümanlar o şehri kendi dinlerini tebliğ etmek için uygun bir yer olarak değerlendirdi. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.a), Müslümanları o şehre hicret etmeye sevk etti ve kendisi de gizli bir şekilde hicret etti veya başka bir tabirle hicret etmeye mecbur kaldı.[1] Medine bu önemli vakıadan sonra üç genel ve asıl grubun yerleşim merkezi oldu:

1. Birinci grup Medine şehrinde daha önce bulunan ve daha çok Evs ve Hazreç kabilelerine mensup olan yeni Müslümanlardan oluşmaktaydı. Bu iki kabilenin her biri de küçük ve ferî başka kabileleri kendi içlerinde barındırmaktaydı. Onlar diğer Müslümanlara yardım etmeleri ve mallarını paylaşmaları[2] sebebiyle “Ensar” olarak adlandırıldılar.[3]

2. İkinci grup, Mekke’de bu ilahi dine katılan ve kendilerine yöneltilen şiddet dozunun yükseltilmesiyle mecburi olarak Medine’ye hicret eden eski Müslümanlardan oluşmaktaydı. Müslümanların bu grubu da “Muhacir” olarak adlandırıldı.[4] 

3. Son olarak üçüncü grup ise yeni peygamberin bu bölgede zuhur edeceğini kendi kitaplarında okuyan, bu yüzden bu şehir ve etrafına göç eden ve vaat edilen kurtarıcının İsrail oğulları arasından çıkmasını bekleyen dağınık Yahudi kabileleri idi. İslam Peygamberi (s.a.a) Arap kabileleri ve İsmail oğulları içinden çıkması nedeniyle, kendisinin peygamberliğinin bu Yahudi kesimi tarafından kabul edilmesi zor ve çetin görünüyordu! Hayber ve Fedek gibi Medine şehri etrafında kümelenmiş Yahudilerin yanı sıra “Beni Kaynuka”, Beni Nezir” ve “Beni Kureyze” adlı üç asıl Yahudi kabilesi Medine şehri içinde yaşamaktaydı. Bu şekilde göründüğü üzere, Medine ahalisinin ekseriyeti kendi istek ve meyilleriyle Hz. Peygamberi (s.a.a) takip etmeyi benimseyen ve bu şehrin idare ve yöneticiliğini kendisine teslim eden fertlerden teşkil olmaktaydı. Diğer yandan ise Hz. Peygamber (s.a.a) tüm fertleri zorla İslam dinine sokmayı istemiyordu. Hakeza Medine Müslümanları (Ensar) ile Mekke Müslümanları (Muhacir) arasında bir takım uyuşmazlıkların çıkmasından da endişe duymaktaydı. Bu sebeple yüksek öngörüsüyle üç taraflı bir anlaşma yapma girişiminde bulundu. Bu anlaşma Medine’de bulunan her üç önemli grubu (Muhacir, Ensar ve Yahudileri) kapsıyordu. Yahudiler yaptıkları bu anlaşmada ahitlerini bozmaları durumunda can ve mallarının Hz. Peygambere (s.a.a) helal olacağını kabul etmişlerdi.[5] Bu anlaşmanın iki tarafı yani Muhacirler ve Ensar Hz. Peygamberin (s.a.a) müdahaleleriyle bertaraf olan bazı küçük uyuşmazlıklara rağmen sonuna dek belirtilen ahitnameye vefa gösterdiler. Ama Yahudi kabilelerinin tümü tek tek değişik zaman aralıklarıyla bu anlaşmayı ihlal etti ve doğal olarak bunun acı bedellerine katlandı. Anlaşma ihlalinin tür ve şekline göre bu bedeller hafif ve ağır olma noktasında değişikti. Sıralamayla şöyle belirtebiliriz:

1. Beni Kaynuka, Hz. Peygamberin (s.a.a) Bedir savaşından galip olarak dönmesinden sonra anlaşmasını ihlal etti ve Hz. Peygamber de bu nedenle onları Şam’a sürgün ederek anlaşmalarını bozmalarının bedelini kendilerine ödetti[6] ve onlar hakkında bir ayet nazil oldu.[7]

2. Beni Nezir de Hz. Peygamber (s.a.a) ve Müslümanların Uhud’ta zahiri yenilgisinden sonra anlaşmayı ihlal etme düşüncesine kapıldı, Kaab. b. Eşref adında onlar arasında belirgin bir şahıs kırk kişiyle birlikte Mekke’ye gitti ve müşriklerin lideri olan Ebu Süfyan ile görüştü. Onlar bir takım komplolar hazırladılar ve bu komplolardan biri de Hz. Peygambere yapılan başarısız suikast girişimiydi. Hz. Peygamber (s.a.a) anlaşma ihlalinden haberdar olunca onların iskân ettiği bölgeyi kuşattı ve bu anlaşmayı bozanları teslim aldıktan sonra onları öldürmekten vazgeçti ve sadece onlardan bir grubu Medine dışına sürgün etti. Yanı sıra onlara mallarının bir bölümünü kendi yanlarında götürmelerine izin verdi.[8] Haşir suresinin büyük bir bölümü Yahudilerin bu grubu hakkında nazil olmuştur.

3. “Beni Kureyze” Yahudilerinin akıbeti “Ahzab” savaşı macerasına bağlı olmuştur.[9] Ahzab veya Hendek savaşı, sanılarınca İslam’ı yok etmek için değişik kabilelerinden binlerce askerle müşriklerin Medine şehrine girmesiyle başladı. Hz. Peygamber (s.a.a) düşmanın hareketinden haberdar olduktan sonra Salman-ı Farsi adındaki İranlı bir ashabının önerisiyle Medine etrafında kanal ve diğer bir ifadeyle hendek kazdı. Düşmanın ordusu bu hendeğe vardığında yerine çakıldı ve onun diğer tarafına yerleşti. Onlar Medine’yi sızılması mümkün olmayan bir kale olarak gördüklerinden, Medine şehrinde o zamana dek Peygamber ile anlaşmalarına sadık kalan tek Yahudi grup olan Beni Kureyze’yi yanlarına almayı kararlaştırdılar. Onların bu planı gerçekleşti ve Yahudilerin bu grubu Medine şehrinde ayaklanma ve kargaşa çıkarmaya teşebbüs etti. Müslümanlar bu durumda kendilerine zor ve çetin şartlar dayatan ve hatta akidelerinin zayıflamasına neden olan dâhili ve harici iki cephe ile karşı karşıya kaldılar.[10] Ama her haliyle, Allah’ın yardımı ve Müminlerin Önderinin (a.s) fedakârlıkları ve de rüzgâr ve tufan gibi gaybî yardımların gönderilmesiyle ibre Müslümanlara taraf döndü[11] ve saldırgan müşrikler hiçbir belirgin neticeye ulaşmadan Medine etrafından yurtlarına geri döndüler. Düşmanın dönmesinden sonra Peygamber (s.a.a) anlaşmalarını ayaklar altına alıp şehir içinde düşmanın beşinci sütunu haline gelen ahit bozan Yahudileri cezalandırmaya karar verdi. Bu doğrultuda Müslümanlar, Müminlerin Önderinin (a.s) komutasında onların ikamet ettiği bölgeye girdi ve orayı yirmi beş gün boyunca kuşatma altında tuttu. Sonunda onları teslim olmaya mecbur kıldı ve onlara ne yapılacağı hakkında bir takım diyaloglar yapıldı. Neticede Yahudilerin kendileri Saad b. Muaz’ın hakemliğine teslim oldu ve o da onlardan bazılarının öldürülmesi ve bazılarının da esir alınması hükmünü verdi. Yüce Allah bu konuyu da Kur’an-ı Kerim’de hatırlatmıştır.[12] 

Bu, Beni Kureyze hakkında vuku bulan olayların özetidir. Ehli Sünnet kitapları ile Şiilerin kitaplarının karşılıklı incelenmesi neticesinde de bu önemli tarihî vakıanın naklinde temel ve gözle görünür bir farklılığa rastlamayacağız. Bu iki İslamî fırka arasında Hz. Peygamberin (s.a.a) Beni Kureyze karşısındaki uygulaması ve bunun zamanı hakkında pek bir ihtilaf bulunmamaktadır. Esasen ihtilaf için bir zemin ve sebep de mevcut değildir. Beni Kureyze’nin manasının ne olduğu hususunda ise özel isimlerin (şahıs, kabile ve şehir adları gibi) manasının bir faydası olmadığını söylemek gerekir. Ama özetle sayılı Arap kabilelerinin atalarının adıyla adlandırılmış olduklarını bildirmeliyiz. Bu doğrultuda Beni Kureyze’nin de “Kureyze” adında bir şahsın evlatları olması muhtemeldir. Bu ad, elma ağacının yaprağından daha küçük yaprakları bulunan ve terazi taşı olarak kullanılan ceviz gibi daneler veren bir ağacın adından alınmıştır. Aynı şekilde bu ağacın tahtası da sepicilik alanında kullanılmaktaydı.[13] “Kureyze” adında bir şahsın var olmaması ve bu kabilenin bu ağacı çok kullanması nedeniyle kendilerinin bu adla meşhur olması da muhtemeldir.



[1] Tövbe, 40, "...اذ اخرجه الذین کفروا ثانی اثنین ..."

[2] Haşr, 9.

[3] Tövbe, 100.

[4] Haşr, 8.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 19, s. 111, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

[6] a.g.e., c. 20, s. 1.

[7] Haşr, 15, "کمثل الذین من قبلهم قریبا ذاقوا وبال امرهم..."

[8] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 20, s. 160-158.

[9] Bundan sonra açıklananlar özetle tanınmış Şii yazarlarından olan Allame Meclisi’nin Biharu’l-Envar, c. 20, s. 167’den alıntılanmıştır.

[10] Ahzab, 10-12, "اذ جاؤکم من فوقکم و من اسفل منکم و اذ زاغت الابصار و بلغت القلوب الحناجر و تظنون بالله الظنونا..."

[11] Ahzab, 9.

[12] Ahzab, 26-27, "و انزل الذین ظاهروهم من اهل الکتاب من صیاصیهم و ..."

[13] İbn. Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 7, s. 454.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Acaba din bir tane midir yoksa çeşitli midir?
    6521 Yeni Kelam İlmi 2010/01/02
    Dinden kasıt, Allah tarafından gönderilen ve Peygamberler (a.s.)'ın vasıtasıyla tebliğ edilen akaid, ahlak, kanunlar topluluğu ise bu durumda din tektir. Dinler arasında ki fark sadece hükümler arasında ki küçük ayrıntılardır ki, bireysel ...
  • Haset hastalığını nasıl yok edebiliriz?
    15839 Teorik Ahlak 2009/12/20
    Haset, eziklik ve kendisini küçük görme psikolojisidir ve bu yüzden haset eden kimse başka birisinde olan bir nimetin onun elinden çıkmasını arzu eder. Bu psikolojik hastalığın tedavisi ...
  • Mürmenliler (Murmen dinsel fırkası) ehli kitap mıdır?
    5532 Eski Kelam İlmi 2011/11/21
    1. Hıristiyanlığın birçok fırkası vardır ve Amerika’da bulunan çok meşhur bu fırkalardan birisi de Murmen adındaki gruptur. Bu grup, Jozef Smit adında bir ferdin önderliğinde 1820 yıllarında kurtarıcılık faaliyet ve tebliğine başladı. Jozef Smit, 1830 yılında yazdığı “Murmen” kitabında şöyle bir iddiada bulundu: Amerika kıtasını bulan Kıristof Kolom, Amerika’nın ...
  • İmam-ı Zaman’ın (a.f) gaybeti dönemindeki vazifemiz nedir?
    7793 Eski Kelam İlmi 2011/04/13
    Gaybet dönemindeki vazifelerimiz, Masum İmamın (a.s) hazır olduğu dönemdeki vazifelerle aynıdır. Vazifeleri kısaca şöyle özetleyebiliriz: Şiilerin gaybet dönemindeki en büyük vazifesi fereci ve İmam Mehdi’nin (a.f) küresel devletinin zuhurunu beklemektir. Fereci beklemek ise Kur’an’ın, Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) bütün emirlerine amel etmektir. ...
  • Ahlâkla ahlâk ilminin farkı nedir?
    10376 Teorik Ahlak 2012/02/04
    Ahlâk kelimesi, Hulk kelimesinin çoğulu olup -ister iyi olsun ister kötü- huy, yapı, karakter ve alışkanlık demektir. Ahlâk ilminin alim ve filozofları, ahlâk için çeşitli tarifler yapmışlardır. Bütün bu tariflerden yola çıkarak ahlâkı şöyle tarif edebiliriz: ‘Ahlâk, insan nefsindeki keyfiyet olup, insanın ona ...
  • Allah Teala bir şahsiyete ve kendini bilme özelliğine sahip mi?
    6350 Teorik İrfan 2009/08/20
    İslam, Hıristiyanlık dininin aksine Allah Tealayı bir insan olarak görmemiş ve Allah Teala’yı sınırlı bir varlık olarak telakki etmemiştir. Onun insani bir vücuda sahip bir varlık olduğuna inanmaktadır. İşte bu yüzden İslam dininde Allah Teala:1.             İnsanla karşılaştırılmaz.
  • Okuyucusu kadın olan müzik, insana zindelik kazandırmak amacıyla da dinlense hükmü nedir?
    5565 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/28
    Yabancı müzik gına ve haram türden olursa onu dinlemek caiz değildir. Haram müzik, eğlence meclislerinde yani günah işlenen meclislerde dinlenen müziktir. Fakihlere göre bu tür müzikleri dinlemek ister kadın sesiyle olsun ister erkek sesiyle, ister canlı olsun ister kasetten, ister başka şekillerde mutlak olarak haramdır. Günlük işlerde insanı ...
  • Tefsir-i bi-Rey ile entelektüelsel bir görüşten (güvenir (müvassak) haber-i vahit) yararlanarak yapılan tefsir arasında fark nedir?
    8448 Tefsir 2012/07/21
    Bazı ilimlerin Kur’anla irtibatı öyle bir şekildedir ki onlar olmaksızın Kur’an ayetlerini tefsir ve tahlil etmek imkansızdır. Sarf ilmi, nahiv ilmi, meani, beyan lügat vb. ilimler gibi. Dolayısıyla müfessir olan bir kimse Kur’anın daha iyi anlaşılması için etkili olan ilimlerde uzman olmalıdır. Kur’anı kerimde “am-has, mutlak-mukayet, nasih-mensuh” ...
  • Peygamberin sadece bir kızı vardı diye söylememiz “Ey Peygamber eşlerine, kızlarına ve… söyle” ayetiyle nasıl uyuşmaktadır?
    7345 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    İslam Peygamberinin Fatıma’dan başka bir kızının olup olmadığı hususu tarihsel bir konudur. Çok açık olduğu üzere tarihsel konuların kendine özgü bir metodu vardır ve bu meseleyi ispat veya ret etmek için de bir ayetin zahirine güvenilemez. Özellikle de dikkat ettiğimiz takdirde metodik olarak Kur’an’ın hitaplarında birçok ...
  • Kur’an’ın Allah tarafından geldiği söylenirken bundan maksat nedir? Acaba sadece Kur’an’ın muhtevası mı Allah katındandır yoksa lafız ve sözcükleri de Allah tarafından mıdır?
    7134 Kur’anî İlimler 2007/11/01
    Kur’an’ın Allah tarafından olduğu sözü çeşitli aşamalarda söz konusu edilebilir. Her aşama diğerine göre daha derin bir anlamı ifade etmektedir.A. Kur’an’ın anlam ve içeriği Allah tarafındandır.B. Bununla birlikte Kur’an’ın bütün sözcükleri de Allah tarafındandır.C. Bu sözcüklerle oluşan ayetlerdeki bileşimlerde de Allah katından gelmiştir.D. Sureler halinde tecelli ...

En Çok Okunanlar