Gelişmiş Arama
Ziyaret
10516
Güncellenme Tarihi: 2010/09/22
Soru Özeti
Zalimlerin zulmünün gerçek faili Allah değil midir?
Soru
Neden dünyada bir insan İmam Humeyni ve bir başkası da Saddam olmaktadır? Neden bir insan Bush ve bir diğeri ise Ahmedî Nejad olmaktadır? Bu Allah’ın iradesinin tahakkuk etmesinden başka bir şey midir? Bütün bu iş, eylem ve hareketler (nauzubillah) Allah’ın zulmünün göstergesi değil midir? Cevabınız nedir?
Kısa Cevap

Bu sorunun cevabında birkaç noktayı hatırlatmalıyız:

1- Tüm zalimlerin zulümlerinin kökü dört şeyde özetlenmektedir: 1. Cehalet; 2. İhtiyaç; 3. Ahlakî rezaletler; 4. Acizlik ve güçsüzlük. Lakin Yüce Allah bütün bu hususlardan arı ve münezzehtir. O hiçbir zulme tevessül etmez. Bundan ötürü O adildir ve adaletin kendisidir. Adil ve hikmet sahibi olduğu için de fiillerini adalet ölçü ve kıstasıyla yapar.

2- Yüce Allah tüm insanları eşit yaratmış, hidayet yolunu kendilerine göstermiş ve herkese irade ve seçme hakkı vermiştir. Ama bir grup kendi irade ve seçimiyle ve yukarıdaki etkenlerden biri veya birkaçı nedeniyle dalalet ve zulüm yolunu seçmektedir. Bir başka grup da kendi varlığındaki zulmün kökleri ile mücadele ederek hidayet ve adalet yolunu tutmakta ve kurtuluşa ermektedir. Her haliyle bu sorunun asıl menşei determinist perspektiften insana bakmaktır. Oysaki deterministlerin delilleri kabul edilir türden değildir. Biz Ehli Beyt (a.s) ekolu ve buyrukları esasınca iki görüş arasında yer alan üçüncü orta bir yola inanmaktayız; yani insanın tüm işleri Allah’ın tekvini iradesi esasınca gerçekleşmektedir ama tıpkı bu esas uyarınca insanın iradesi de kendi işlerinin gerçekleşmesindeki nedenin bir cüzü sıfatıyla rol ifa ettiğinden insan kendi fiillerinden sorumludur. Bu işler de teşrii irade perspektifinden Allah’ın gazabına konu olmaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun cevabında birkaç noktayı hatırlatmalıyız:

A. Zulüm çirkin bir iştir ve hikmet sahibi olan Allah da asla çirkin bir iş yapmaz; zira zulmün nedenleri belirgin birkaç şeydir ve Allah onlardan münezzehtir. Zulmün neden ve kökleri şunlardır:

1- İhtiyaç: Bir takım hedeflere ulaşmaya ihtiyaç duyan ve zulüm yoluyla onlara ulaşabilen bir insan zulme mürtekip olur.

2- Cehalet ve Bilgisizlik: Zulmün çirkin ve berbatlığını bilmeyen bir insan zulüm yapar.

3- Ahlakî Rezaletler: Varlığında kin, düşmanlık, haset, bencillik ve hevese tapınma olan biri ancak zulüm işleyebilir.

4- Acizlik ve Güçsüzlük: Kendinden zarar ve tehlikeyi uzaklaştıramayan ve hedefe ulaşmak için zulüm dışında bir yolu olmayan bir insan ancak zulüm yapar.

Evrende gerçekleşen her zulüm bu etkenlerden birinden kaynaklanmaktadır. Bu etkenler olmasaydı hiçbir yerde hiçbir zulüm ve haksızlık gerçekleşmezdi. Belirtilen etkenlerden hiçbirinin Yüce Allah’ın mukaddes dergâhında bir etkinliği yoktur; zira Yüce Allah:

A- Mutlak anlamda ganidir, ihtiyaç duymayan bir varlıktır.

B- O’nun ilmi sınırsız ve sonsuzdur.

C- Tüm kemal sıfatlarını taşır ve tüm kusur ve eksikliklerden arı ve münezzehtir.

D- Sonsuz ve sınırsız güce sahiptir. O halde O adildir ve O’nun zulüm etmesi mümkün değildir. Allah’ın zulüm yapmaması zulmün çirkin olması nedeniyle değildir; zulmün hiçbir neden ve kökünün O’nun varlığında bulunmaması nedeniyledir.

Öte taraftan Yüce Allah tüm insanları eşit yaratmış ve herkese şefkat duymaktadır. Bu nedenle onlara sayısız nimetler bahşetmiştir. Bu cümleden olmak üzere şefkatli ve merhametli elçi ve peygamberleri açık ve belirgin delillerle yollamış ve onlar ile birlikte kitap ve mizan indirmiştir. İnsanların kendi iradeleriyle adaleti sağlamaları için[1] onlara hidayet yolunu göstermiş ve herkese irade ve seçme hakkı vermiştir. Ama hal böyleyken bir grup kendi irade ve seçimiyle ve yukarıdaki etkenlerden biri veya birkaçı nedeniyle dalalet ve zulüm yolunu seçmektedir. Bir başka grup da kendi varlığındaki zulmün kökleri ile mücadele ederek hidayet ve adalet yolunu tutmakta ve kurtuluşa ermektedir. Bu esas uyarınca Yüce Allah adaleti gereği iyilik ve kötülük yapanların eylemlerini hesaplamakta ve bunların karşılığında ceza ve ödül vermektedir. Nitekim Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.”[2] Gerçekte herkesin ceza ve ödülü kendi amelinin neticesi ve ameliyle kazandığı şeydir. Belirtilenler üzere her ne kadar Yüce Allah kullarının tüm amellerinden haberdar olsa da hiçbir zaman O’nun iradesi kulun zulüm ve haksızlık yapmasını gerekli kılmaz. Kulların her biri kendi amellerini kendi istekleriyle yapmaktadırlar.

B. Diğer bir nokta ise şudur: İslam’ın bakışında mevcut düzen, en iyi düzendir ve mevcut olandan daha güzel bir düzen mümkün değildir.[3] Dolayısıyla onun tüm merhalelerini irade ve tercihiyle seçmesi insan kemalinin gerçek gereğidir. Tüm insanların irade taşımasının gereği de hepsinin bir çeşit seçim yapma zorunluluğu taşımasıdır. Eğer Allah insanların tümünü iyi işler yapmaya mecbur kılarsa o zaman en iyi düzenin bir anlamı kalmaz. Bir başka açıdan en iyi düzenin gereklerinden biri de onda bir taraftan kötülük, çirkinlin ve adaletsizliklere yönelik bir çekimin olması ve bir başka taraftan da hak, adalet ve arılığın taraftarlığını yapmada zorluk ve sorunların bulunmasıdır. Böylece hak, adalet ve arılığın gerçek savunucuları bunların yalancı savunucularından olabildiğince açık ve belirgin şekilde farklılaşacaktır. Bu durum da iyi ve kötü insanların hayat sahnesinde yer almalarını gerektirmektedir. Elbette bu en iyi düzendeki zulüm, adaletsizlik ve musibetler zalimlerin bu dünya ve ahrette cezalandırılmaları ve iyilik yapanların da sevap almaları ve ödüllendirilmeleriyle karşılanacaktır. Her haliyle bu sorunun asıl menşei determinist perspektiften insana bakmaktır. Oysaki deterministlerin delilleri kabul edilir türden değildir.[4] Biz Ehli Beyt (a.s) ekolu ve buyrukları esasınca iki görüş arasında yer alan üçüncü orta bir yola inanmaktayız; yani insanın tüm işleri Allah’ın tekvini iradesi esasınca gerçekleşmektedir ama tıpkı bu esas uyarınca insanın iradesi de kendi işlerinin gerçekleşmesindeki nedenin bir cüzü sıfatıyla rol ifa ettiğinden insan kendi fiillerinden sorumludur. Bu işler de teşrii irade perspektifinden Allah’ın gazabına konu olmaktadır.[5]   


[1] Hadid, 25.

[2] Enbiya, 47.

[3] Adl-i İlahî, Şehid Mutahhari, s. 141-142.

[4] Bkn: 528. Soru (Site: 575).

[5] Daha fazla bilgi için bkn: 58. Soru (Site: 294).

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    9831 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Birbirini seven ve ilişkilerinde günaha düşmek istemeyen kız ve oğlan hangi şer’i yolla sorunlarını giderebilirler?
    16977 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/10/22
    İslam’a göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdır. Hekim olan Allah bu ikisini birbiri için yaratmıştır. Çünkü onlar birbirinin huzur kaynağıdır, birbirlerinin duygusal, ruhsal ve cinsel isteklerini karşılamaktadırlar.İslam iki tarafın da ihtiyaçlarının karşılanması için evliliğin (geçici veya daimi) çerçevesini belirlemiştir. Kadınla erkek ...
  • Niçin Abdulmuttalib oğlunun adını Abduluzza koymuştur?
    22722 تاريخ بزرگان 2008/07/22
    Abdulmuttalibin oğlu Ebu leheb (Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Abduluzza) künyesi Ebu utbe’dir, Peygamber (s.a.a) efendimizin amcası ve aynı zamanda onun en katı düşmanlarından biridir. Annesi Beni Huzae kabilesinden Lubna ve eşi Harb ibn-i Umeyye’nin kızı ve Ebu süfyanın kız kardeşi, Ümm-i cemil adıyla tanınan Arvi veya Avra’dır. ...
  • Şia, Ömer b. Hattab’ın eşcinsel olduğuna mı inanmaktadır?
    14387 تاريخ بزرگان 2013/12/19
    Şia’nın raşit halifeler ve özellikle Ömer b. Hattab’a yönelik bakışı, imamların (a.s) bakışıdır. Şia’nın muteber hadis kitaplarının hiçbirinde Ömer b. Hattab’ın eşcinsel oluşu hakkında bir rivayet nakledilmemiştir. Şia’ya atfedilen bu tür sözlerin çoğu temelsizdir, esassızdır ve Şia âlimlerinin inancı değildir. ...
  • Ne zaman baba ve anne adına (onlardan vekalet ve niyabet olarak) namaz kılmak mümkündür?
    7573 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/07/28
     Diri bir kimse adına (onlardan naip ve vekil olarak) farz namaz ve oruç yerine getirmek caiz değildir. Mükellef olan her kes kendi farz namazlarını mümkün olan her şekilde yerine getirmelidir. (İster ayakta, ister oturarak, ister yatarak hatta işaret ile)İmam Humeyni ve diğer taklit ...
  • Şerî mesafe miktarı ne kadardır?
    5524 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/23
    A. Şerî mesafenin miktarı hakkında birkaç görüş vardır: Bazıları mesafe miktarının 22/5 km olduğu görüşündedir.[1] Bazıları şerî mesafenin 21/5 km olduğu fikrini taşımaktadır.[2] Bir grup da şerî mesafenin 22 ...
  • Cenabet olan kimse gusül almadan banyodan çıkarsa bütün bedeni necis sayılır mı?
    24678 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sorunun cevabını vermeden önce şu noktayı hatırlamamız gerekir: Cenabetten maksat necasetle bütün bedenin necis olması değildir. Cenabet gerçekte manevi necasettir. Meni bedenin tümünü değil yanlızca bedenin değdiği yeri necis eder, yıkamakla ve necasetin gidermesiyle değdiği yer pak olur. Örneğin cenabet olan ...
  • Kuran’a göre gençlerin toplumdaki rolü nedir?
    2910 Tefsir 2020/01/20
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    12947 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • Nafile namazlarını hangi zamanlarda kılmak gerekir?
    10895 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/22
    Nafile namazlarını kılmak, farz namazları kılmak için hazırlık oluşmasına ve insanda farzları ve farz namazları yerine getirmeye dönük bir rağbet meydana gelmesine neden olur. Nafilenin en önemli etkisi, yakınlık hadisi adındaki hadiste belirtilen şeydir: İmam Sadık (a.s) büyük atası Peygamberden (s.a.a), Peygamber (s.a.a) Cebrail’den ve Cebrail de Yüce Allah’tan ...

En Çok Okunanlar