Gelişmiş Arama
Ziyaret
7367
Güncellenme Tarihi: 2010/07/18
Soru Özeti
Amellerle Allah’ın onlar için vadettiği mükafatlar arasında uygunluk gözetilmiş midir?
Soru
Deniliyor ki, filan müstehap namaz veya dua, şehidin, hacca gitmenin, köle azat etmenin vb. sevabına sahiptir. Bunlar Allah’ın adaletiyle bağdaşır mı? Amel ile Allah’ın vereceği mükafatlar arasında uygunluk gözetilmiş midir?
Kısa Cevap

Böyle mükafatları vadetmek ne İlahi adalete aykırıdır, ne de amelle sevap arasındaki uygunluğa; çünkü adaletin manasının, her şeyi kendi uygun olduğu yere koymak olduğunu söylersek, yani amelle sevap arasında uygunluk olması gerekli ise sözünü ettiğiniz yerlerde amelle sevap arasında uygunluk vardır. Zira:

1- Böyle rivayetlerin maksadı bu ibadetlerin (cihad, hac...) önem ve değerine dikkat çekmektir, onların değerini düşürmek değil. Hatta bu rivayetler dolaylı olarak cihad ve haccın önemini ortaya koymakta ve onların diğer ibadetleri değerlendirmek için birer ölçü olduklarını göstermektedir. Nitekim dünya işlerimizde de diyoruz ki: ‘F’lan şey altın gibidir.’

2- Böyle rivayetler, hac, cihad, vs. gibi şer’i görevlerin olmadığı yerlerdedir.

3- Uygunlukta yalnızca nicelik, miktar ve maddi zorluklar ölçü sayılmamalıdır. Niyet, huzu, inançlar ve insanın ilminin amelin karşılığındaki etkisi, amelin maddi zorluk ve azametinden daha fazladır. Dolayısıyla bir amel bu şartları taşırsa hac ve şehadet gibi amellere eşit olabilir.

Ayrıca bazı dua ve ziyaretler bir çok dini öğretileri içinde barındırdığı için inanç bakımından özel bir etkileri vardır. Bu yüzden bu etkinin olmadığı başka amellerden daha değerli olabilirler.

Unutmamak gerekir ki, cihadın olmadığı ve hac döneminin geçtiği zamanlarda genellikle şeytanın ve batıl güçlerin faaliyeti çoğalır ve insan daha çok şehvetlere yönelir. Böyle durumlarda insan şehvetlerine uymak yerine dua, ziyaret ve namazla kalp ve ruha sefa vermek isterse yüksek bir ilim ve ihlasa sahip olması gerekiyor.

Ama adaleti, zulmetmemek, başkalarının hakkını ayaklar altına almamak manasında tutarsak kimsenin hakkının yenmediğini göreceğiz. Çünkü, Allah-u Teala’nın bir amele onun değerinden fazla sevap verdiğini farzedersek bu, başka kulların hakklarının kaybolmasına neden olmaz. Çünkü sevaplar kul hakkettiği için değil, Allah’ın fazlından kaynaklanmaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Birkaç noktayı açıklarsak söz konusu sevaplarla onlara ait amellerin uygunluğu ortaya çıkar:

1-İlahi sevaplar kullar hakkettikleri için değildir. Bunlar kulların dünyadaki amellerine göre Allah’ın inayeti ve kendi  kabiliyetlerine göre kazandıklarına karşılık Onun bir lütfudur.[1]

Kulların (Allah onlara vadetmemiş olsaydı) Allah’ın sevabını almak için hiçbir hakları yoktu. Çünkü yaptıkları amellerin tümü Allah’ın verdiği nimetlerinin vesilesiyle olmuştur. Allah, rahmet ve hikmeti üzerine kullarına mükafat vaadinde bulunmuş ve onu yerine getirmeyi kendisine hak bilmiştir. İşte Allah’ın bu sonsuz rahmeti ve kamil hikmetidir ki amellerin karşılığını belirlemektedir, yoksa amellerin zorluğu, kolaylığı, azlık ya da çokluğunun bunda etkisi yoktur. Dolayısıyla nimetlerin azlığı, hatta çokluğu ve Allah tarafından kullar için belirlenen mükafatlar İlahi adalete hiçbir zarar vermez. Çünkü kimsenin hakkı yitmemiştir, aksine kullara haklarından fazlası verilmiştir.

2- Dualar, ziyaretler ve müstehap namazların şartları vardır ve o şartların tümüne uyulursa o zaman bu sevaplara ulaşılabilir. Aşağıda bu şartlardan bazılarına değiniyoruz:

a) Bütün farzlar yerine getirilmelidir. Buna göre vazifesi cihad veya hacca gitmek olan bir kimse onların yerine dua etse, müstehap namaz kılsa sevap kazanmayacağı gibi ilahi azabada uğrayacaktır.

b) Marifet(bilinç), kalp huzuru ve ihlas olmalıdır. Bazı rivayetlerde bu gibi ziyaretlerin için zikredilen sevaplara ulaşmak için bir bilincin olması gerektiği belirtilmiştir.[2] Bir rivayette İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ‘İnsanlar niyetlerine göre kıyamette haşrolunacaklardır.’[3] Buradan anlıyoruz ki, ilahi sevapların asıl kaynağı amelin zorluğu değildir. Sevap almakta kulun niyet ve inancı, amelin maddi zorluklarından daha etkilidir.

Marifet, kalp huzuru ve ihlası kazanmak ise cihaddan zor olmasada ondan daha kolay değildir. Bu yüzden bir çok kişi görünürde cihad edip, hacca gitmiş olsa da çok az kimse marifet ve ihlasın doruğuna çıkabilmektedir. Bir çok rivayette Şiiler, Masum İmamların (a.s) özelliklede İmam Rıza’nın (a.s) ziyeretine gitmeleri teşvik edimiştir.[4] Böyle rivayetlerden Masumların (a.s) ziyaretlerinin yapılma şekline göre iki tür sevabı olduğu anlaşlmaktadır. Yani ziyarete giden herkese eşit sevap verilecek diye bir şey yoktur. Böyle sevapları anlatmaktan maksat insanların kabiliyetlerini ortaya koymaktır. Yoksa amel edenlere her durumda verilecek sevabı göstermez.

3- Bir çok dua ve ziyaretin temel inançları açıklanmasında ve dini marifetin yayılamasında önemli rolleri vardır. Masum İmamlar (a.s) dua ve ziyaret kalıbında insanlığa çeşitli öğretileri hediye etmişlerdir; zira başka şekilde onları öğretmek mümkün değildi. Bu yüzden onlara önem vermek gerçekte cihad, şehadet kültürü, hac, din ve şeriatın canlı kalmasına neden olacaktır. Bu öğretilerdir ki hacı ve mücahid yetiştirmektedir.

4- Cihadın olmadığı ve hac döneminin geçtiği zamanlarda genellikle şeytanın ve batıl güçlerin faaliyeti çoğalır ve insanın doğası daha çok şehvetlere yönelir. Böyle durumlarda insan şehvetlerine uymak yerine dua, ziyaret ve namazla kalbini, ruhunu nurlandırmak isterse yüksek bir marifet ve ihlasa sahip olması gerekiyor. İşte bu yüzden Allah Resulü (s.a.a) zor bir savaştan dönen ashabına şöyle buyurdu: ‘Küçük cihaddan döndünüz, şimdi önünüzde büyük cihad vardır.’ Ashap ‘Büyük cihad nedir?’ diye sorduklarında: ‘Nefisle cihad!’[5] diye buyurdular.

Masum İmamların (a.s) namaz ve dualar için söyledikleri bunca sevabın nedenlerinden biri bu vesileyle toplumun ruhunu maneviyat ve ruhaniyete götürerek dünya ve ahiretin her türlü alçaklık ve zilletine sebep olan nefsani heveslerin bataklığından kurtarmak olabilir.

Kısacası böyle rivayetlerin maksadı, cihad ve hac gibi ibadetlerin değerini azaltmak değil, bu gibi ibadetlerin değer ve önemine dikkat çekmektir. Hatta bu rivayetler dolaylı olarak cihad ve haccın önemini ve diğer ibadetleri değerlendirmek  için onların birer ölçü olduklarını ortaya koymaktalar. Nitekim dünya işlerimizde de diyoruz ki: ‘Filan şey altın gibidir.’



[1] - Tefsir-i Nümune, c.23, s.361

[2] - Men La Yahduruh-ul Fakih, c.2, s.583

[3] - Tehzib-ul Ahkam, c.6, s.135

[4] - el-Kafi, c.4, s.585

[5] - Vesail-uş Şia, c.15, s.161

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar