Gelişmiş Arama
Ziyaret
6069
Güncellenme Tarihi: 2008/04/10
Soru Özeti
mehdilik felsefesinin temelleri nelerdir?
Soru
mehdilik felsefesinin temelleri nelerdir?
Kısa Cevap

Mehdilik felsefesinin temelleri iki yönden; illet-i gayi (ereksel neden) ve illet- faili (edimsel neden) incelenebilir.

Yani; hilkatin hedefli olduğu ve amacın dışına da çıkılmasının muhal olması gereği, kâmil bir insan olmalıdır; bu kâmil insan hilkat âleminin illet-i gayi (ereksel neden) sayılır. İllet- faili (edimsel neden) açısından ise şöyle denebilir:

Faili illetler (edimsel nedenler) açısından konu şöyle açıklanır: Sebep ve sonucun cinsi itibariyle, her yönden vahit olan ve hiç kesret (çokluk) yönü olmayan birinci illetle, kesret (çokluk) olan âlemin arasında, bir birlik yönünün olması gerekir. Bu birlik yönü de sadece nefis âleminde mümkündür. ve o da Peygamber’in (s.a.a.) ve Ehl-i Beyit’in temiz ve güzel nefisleridir.

Ayrıntılı Cevap

Mehdilik felsefesinin temelleri iki yönden; yani illet-i gayi (ereksel neden) ve illet- faili (edimsel neden) yönünden incelenebilir.

1) Kamil insan ve illet-i gayi (ereksel neden) silsilesinde yer alması:

Âlemin yaratılışındaki ilahi hedef ve onun illet-i gayisi (ereksel nedeni), kâmil insandır. Bu hedef ve amaç da on dört masunun vücudunda tecelli etmiştir ve bu yüzden o, yeryüzünün hâkimi ve Allah’ın halifesidir.

Bu şekilde bir yönelişle İslam felsefecileri, yeryüzünde kâmil veli ve Halifetullah’ın olması konusuna ele almış ve onu kendi ilke ve delilleriyle ispatlamışlardır.

Felsefenin önderi Ebu Ali Sina, “Eş-Şifa” kitabının bir bölümünde imam ve halife konusuyla ilgili olarak kâmil insanın batını, ahlaki ve ameli makam ve mertebelerini anlatarak şöyle diyor: Eğer birisi bu özellikle yani peygamberlerin sıfatıyla sıfatlanırsa, insani bir eğitici olur… ve o yeryüzünün hakimi ve onda Allah’ın halifesi olur.[1]

İşrak felsefesinde de, toplumun önderi ve imamı konusu ele alınarak gaybet konusuna teveccüh edilmiştir.

Şeyh İşrak Şehab-ud Din Suhreverdi, “Hikmet-ul İşrak” kitabında imam, rehber, toplumun başkan ve rehberinin kısımları konusunu bahsederek kendi İşrak felsefesi kaynaklarına göre, bir toplumun yöneticisi, başkanı ve rehberinin taşıması gereken şartları beyan etmiştir. O bu hususta şöyle diyor: Âlem, hiçbir zaman hikmet (sağlam ilim), delil ve açıklamalara sahip olan birisinin varlığından boş kalmaz. Böylesi bir şahıs Allah’ın yeryüzündeki halifesidir ve yer ve gökyüzü olduğu sürece de bu şekilde devam edecektir. Sonuç olarak her zamanda, kâmil ilim ve amelin örneği ilahi bir şahıs, Allah’ın halifesi ve toplumun yönetimine sahip olacak ve hiçbir zamanda yeryüzü böyle bir insandan boş kalmayacaktır… Yönetimin ona ait olduğunu söylemekten maksadımız, onun yöneticilik makamını ele geçirmesi değildir. “İlahi İmam” bazen açıktan devlet kurarak güç kazanır bazen de son derce bir gizliliğe (gaybet) bürünür. Bu imam, insanlar tarafından “Zamanın Kutbu”, “Zamanın Velisi olarak adlandırılan imamdır. Ondan bir iz olmasa dahi toplumun yönetimi ona aittir. Tabiî ki bu lider, ortaya çıkarak hükümetin başına geçecek olursa, o dönem nurla dolur.[2]

Allame Tabatabai, velayet risalesinde şöyle yazmaktadır: Velayet, kâmil insanın en son derecesidir ve şeriatın gelmesinin en son amacıdır.[3]

Allame Tabatabai, El-Mizan tefsirinde şöyle söylemektedir: Velayet kelimesi için birçok manalar söylendiyse de, onun asıl manası, iki şey arasında engel olan bir aracının, o iki şey arasında hiçbir şey kalmayacak şekilde, kaldırılmasıdır.[4]

İhvan-us Sefa felsefecileri de kendi felsefelerinde, Mehdi (a.f.) konusunun önemine yer vermişler ve “gaybet ve zuhur” (mehdilik) konusunu açıklamışlardır:

Onlar Mehdi’ye (a.f) ve onun, yeryüzünü, zulümle dolduktan sonra gelip, adaletle dolduracağına inanmaktadırlar.

…İmamlar için iki dönem vardır: Açıklık dönemi ve gizlilik dönemi. Açıklık döneminde, imamlar insanların arasında açıktadırlar ve gizlilik döneminde ise (insanların arsında olmalarına rağmen) tanınmıyorlar. Bu olay korkudan dolayı değildir. Ama gaybete çekilmiş imamın yaranları, onun yerini bilerek istedikleri zaman yanına gidebilirler ve eğer böyle olmazsa bir dönem için Allah’ın hücceti olmamış olur. Ama Allah-u Teala, hiçbir zaman mahlûkatı hüccetsiz bırakmaz ve insanlarla onun arasında olan bağı kesmez. İmamlar, açıklık döneminde de gizlilik döneminde de yeryüzünün direkleri ve Allah’ın gerçek halifeleridirler. Açıklık döneminde de gizlilik döneminde de, ölen birisi eğer zamanının imamını tanımamışsa, cahiliyet zamanın insanları gibi ölmüş demektir.[5]

Büyük âlimlerden bir grubu şöyle dediler: İnsanın yaratılış hedefi, tekâmüldür. Tekâmül, daha üstün bir varlığa bağlanmaktır ve üstün varlık da sadece Allah-u Teala’dır. Bu hedef, mutlaka bazı insanlarda gerçekleşmelidir. Eğer gerçekleşmezse, amacın dışına çıkılmış olur ve Allah’ın fiillerinde amacın dışına çıkılması da, onun acizliği veya cahilliği anlamına gelir ki bu da muhal bir şeydir. Ve bu insanlar, on dört masumların ta kendileridirler;[6] Yani illet-i gayi (ereksel neden) esasına göre âlemin yaratılış hedefi, kâmil insandır.

2) Kamil insanın faili illetler (edimsel nedenler) zincirinde yer alması:

Faili illetler (edimsel nedenler) açısından konu şöyle açıklanır: Sebep ve sonucun cinsi itibariyle, her yönden vahit olan ve hiç kesret (çokluk) yönü olmayan birinci illetle, kesret (çokluk) olan âlemin arasında, bir birlik yönünün olması gerekir. Bu birlik yönü de sadece nefis âleminde mümkündür. Zatında madde âleminden ve maddenin ürünü olan ve kemal ve fiili makamda ise tecerrüt âleminden olan iki yönlü bir nefis yani her hangi bir nefis değil, kesretleri (çokluluğu) etkisi altına alacak kâmil bir nefistir ve o da Peygamber’in (s.a.a.) ve Ehl-i Beyit’in temiz ve güzel nefisleridir.[7]

Eğer Peygamber (s.a.a.) olmasaydı, âlemin birlik yönü olmayacak ve o zamanda da kesretler(çokluklar) olmayacaktı.

Merhum Seyit Haydar Amuli, Cami’-ul Esrar kitabında şöyle yazıyor: Allah’ın gözü, kâmil insandır ve “Levlake…” hadis-i kutsisinde buyurduğu gibi Allah-u Teala, onun bakışıyla âleme bakar.[8] Yani kâmil insan, kemal makamında vasıl makamına erişir ve âlemi sebepler yoluyla idare eden Allah, kâmil insan yoluyla âlemi idare eder.[9]

Merhum Seyit Haydar Amuli, başka bir yerde ise şöyle demektedir: Sebep-sonuç ilişkisi kaidesi türünden ve açık olan felsefi bir kaide (Birden sadece bir ortaya çıkar veya bir sadece birden ortaya çıkar), bizimle Allah arasında yaratılışta, feyiz verilmesinde, tekâmülde, hacetlerin karşılanmasında ve… bir aracının olması gerektiğini bize anlatmaktadır. Felsefe’de zikredilen aracılara “Mukaddes Akıllar” tabiri kullanılır. Meşşa grubu, onların 10 tane olduğunu söylemekte ve İşrak grubu ise zikredilen sayıyı delilsiz saymakta ve akılların çok olduğuna, hatta sonsuz olduğuna inanmaktadırlar.[10]

Burada Camie-i Kebire ziyaretinin şu cümlelerinin anlamı açıklık kazanmaktadır: “Allah sizinle başlatır ve sizinle sona erdirir; sizinle yağmuru yağdırır, sizinle gökyüzünün, onun izni hariç, yeryüzüne inmesini engeller; sizinle kalplerden gam ve sıkıntıyı giderir. Peygamberlere inen ilimler ve meleklerin getirdikleri sizin yanınızdadır.[11]

Sözümüzü İmam Humeyni’nin bir açıklamasıyla noktalayalım:

İnsanın yaratılış gayesi, kutsi hadislerde geldiği gibi (Ey âdemoğlu! Her şeyi senin için ve seni de kendim için yarattım), mutlak gayb âlemidir. Kuran-ı Kerim’de Musa ibn-i İmran’a (ala nebiyyina ve alih ve aleyhisselam) şöyle hitap ediliyor: “Ben seni kendim için seçtim.”[12] Ve başka bir yerde de: “Ben seni seçtim. Şimdi vahyedilene kulak ver.”[13] Yani insan, Allah ve onun mukaddes zatı için yaratılmıştır ve O’nun mahlûkatı içerisinde seçilmiştir. Tekâmülünün hedefi, Allah’ın katına ulaşması, O’nun zatında fani olmak ve onda fani kalmaktır. Onun dönüşü, Kuran-ı Kerim’de de buyrulduğu gibi; “Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir.”[14] Allah’a doğru, Allah’tan, Allah’ta ve Allah ile birliktedir. Diğer varlıklar da insan sayesinde Allah’a yönelirler; aslında onların dönüş yeri insanadır. Velayet makamının bir kısmını açıklayan Camie-i Kebire ziyaretinde de bu konuyla ilgili şöyle geçmektedir: “ve mahlûkatın dönüşü sizedir; onların hesabı size aittir.” Ve yine: “Allah, sizinle başlatır ve sizinle sona erdirir.”

Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz onların dönüşü ancak bizedir. Sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir. “Gaşiye suresi 25. ve 26. ayetler) ve Camie-i Kebir’de şöyle buyrulmaktadır: “Ve mahlûkatın dönüşü sizedir; onların hesabı size aittir.” Bu tevhit sırlarından bir sırdır ve kâmil insana müracaat etmenin Allah’a müracaat etmek olduğuna dair bir işarettir. Çünkü kâmil insan Allah’ta mutlak bir şekilde fani olmuştur; kendisinde enaniyet (benlik) yoktur. Kuran ve hadislerde işaret edildiği gibi, onun bizzat kendisi güzel isimlerdendir ve ism-i azam’dandır.

 

Daha fazla araştırma için başvurulacak kaynaklar:

Şifa, İlahiyat, onuncu makale,(halife ve imam)

Kabesat, yeni baskısı, s: 397.

Hikmet-i İşrak, c: 2, s: 11–12.

Hikmet-i İşrak’ın Şerhi, s: 23–24.

İslam Âlemindeki Felsefe Tarihi, s: 207–208.

Hekimi, Muhammed Rıza, Batı Güneşi, s: 152–158.



[1] Eş-Şifa, s: 455, beşinci bölüm. Menzume şerhinde Bu Ali Sina’nın ibareti şöyle gelmiştir: “Bu faziletlerin başı, iffet, hikmet ve cesarettir ve bunların toplamı da adalettir. Adalet, teorik faziletin dışındadır. Eğer birisi buna ilave olarak teorik fazilete de sahip olursa kurtuluşa ermiştir. Eğer birisi bunlara da ilave olarak peygamberlerin sıfat ve özellikleriyle sıfatlanırsa, insani eğitmen (türlerin şekillerinde eser sahibi) olur. Ve… Allah kullarının işleri ona sevk edilir; yani onlara tekvini ve teşrii velayeti olur. O, yeryüzünde hâkim ve Allah’ın halifesi olur. (Şerh-i Manzume, c: 4, s: 313.)

[2] Hikmet-i İşrak, Şeyh İşrak’ın yazdığı eserlerin toplamından, c: 2, s: 11–12; Şerh-i Hikmet-i İşrak, s: 23–24.

[3] Kitab-uş Şia, Henri Kerbon ile yapılan konuşmaların toplamı, s: 185–186.

[4] El-Mizan, c: 10, s: 89.

[5] Hana El-Fahuri, Halil-ul Cer, Tercüme, ayet, Abd-ul Muhammed, İslam âlemindeki felsefe tarihi, s: 207–208.

[6] Gerami, Muhammed Ali, “Levla Fatıma” hadisi hakkında, s: 17.

[7] Aynı kaynak, s: 22.

[8] Cami’-ul Esrar, s: 381.

[9] Gerami, Muhammed Ali, “Levla Fatıma” hadisi hakkında, s: 23.

[10] Gerami, Muhammed Ali, “Levla Fatıma” hadisi hakkında, s: 66–70.

[11] Mefatih-ul Cinan, s: 549.

[12] TÂHÂ suresi 41. ayet.

[13] TÂHÂ suresi 13. ayet.

[14] ĞÂŞİYE suresi 25. ayet.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar