Gelişmiş Arama
Ziyaret
14235
Güncellenme Tarihi: 2010/01/02
Soru Özeti
Müfessirlerimiz nuşüz ayetindeki (kadınları dövünüz anlamında olan) “vadribuhunne” sözcüğünü nasıl tefsir veya tevcih etmişler?
Soru
Müfessirlerimiz nuşüz ayetindeki (kadınları dövünüz anlamında olan) “vadribuhunne” sözcüğünü nasıl tefsir veya tevcih etmişler?
Kısa Cevap

 İslami öğretilerde kadınlar değerli bir konuma sahiptirler. Peygamber (s.a.a) ve imamların (a.s.) rivayetlerinde kadınlar övülmüş ve temcit edilmişler. Rivayetlerimizde salih kadın, bereket ve hayır kaynağı ve en değerli varlık olarak tarif edilmiştir. Hakeza cezalandırılması da yasaklandırılmıştır. Kadınlara yönelik cezalandırma (dövme) gibi kötü davranışlarda bulanan beyler de en kötü varlıklar olarak tanıtılmıştır. Yalnız kendi kocalarının hak ve hukukuna riayet etmeyen kadınlar var ve onları bu durumlarından caydıracak tüm yöntemler uygulandığı halde caymazlarsaa onlar bu durumdan istisna edilmiştir. Nisa 34. ayetinde kadınların baş kaldırılmasından ve dövülmelerine izin verilmiş ise bu tür kadınlar içindir.

Konu edilen ayette ilkin itaatkâr ve layık olan kadınların vasıfları anlatılmış ve daha sonra bazı hanımlar usulsüzlük yapabilirler ihtimali göz önünde bulundurulmuş ve böyleli kadınlara karşı kocalarının nasıl davranmaları gerekir noktasında bazı öğütlerde bulunmuştur. İlk merhalede kocaların vazifesi böyleli kadınlara karşı öğüt ve nasihatte bulunmaları, ikinci merhalede yataklarını terk edip uzak durmaları beyan edilmiştir. İkinci merhalede açıklanmış olan vazife birinci merhalede beyan edilmiş olan vazifeye oranla daha serttir. Son üçüncü merhalede ise dövmeleri konu ediliştir. Bu son merhale ile ilgili birkaç noktaya dikkat edilmesi gerekir:

1. üçüncü merhale son merhaledir. Doğal olarak daha önceki merhalelerde sorun çözülürse son üçüncü merhalenin icra edilmez.

2. Fiziksel uyarı; fıkıh kitaplarındaki açıklamalara göre çok hafif ve kadının bedeninde kırıklık, yara ve morartı gibi izlere sebebiyet vermeyecek şekilde olmalıdır.

3. Fiziksel uyarının kendisi de merhalelidir. Öyle ki, rivayetlerde misvak çubuğuyla dövmeye bile işaret edilmiştir. Dolayısıyla ilk merhaleler etkili olursa sonraki merhalelerin icra edilmesi caiz değildir.

4. Bu konu kadınlara mahsus değildir. Erkekte huysuzluk eder ve uyumsuzluk yaparsa hâkim onu uyarmalı ve gerekirse onu vazifelerine aşına etmek için tazirde (fiziksel uyarıda) bulunabilir.

Ayrıntılı Cevap

 Müfessirlerin “Vedribuhunne” (kadınları dövün) sözcüğü hakkındaki görüşlerini beyan etmeden önce İslam’ın, kadının değeri hakkındaki görüşüne değinmeliyiz. İslam’ın yüce öğretilerinde kadınlara ve eşlere çok değer verilmiş ve rivayetlerde övülmüşlerdir. İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: ”Hayrın ve bereketin en çoğu kadınlarda yerleştirilmiştir”[1].

Şia âleminin altıncı İmami, kadınları iyi ve kötü olmak üzere iki gruba ayırmış ve onların iyileri hakkında “Bu kadınların değeri gümüş ve altından ve diğer mücevherlerden daha çok yüksektir, mücevherin onlara karşı hiç bir değeri olamaz” demiştir.[2]

Allah’ın Resulü (s.a.a) de “Bu dünya bir eğlence (metaa) konumundadır, bu eğlencenin en iyisi ise güzel ahlaklı kadındır” buyurmuştur.[3]

Masumların bu değerli sözleri kadınların değerlerinden bir kısmına işaret ediyor ve kadınların varlığının hayır ve bereketin kaynağı ve onların vücutsal ve manevi değerlerinin dünyanın en kıymetli eşyasından daha üstün olduklarını belirtiyor.

Kadınları dövmek yasaktır:

İslam’ın buyrukları bu bağlamda dikkatimizi hassas nüktelerle çekmektedir. Zira bedensel ve ruhsal olarak kadınların cezalandırılmasını ailevi bir cinayet olarak tanımlamaktadır. Kadınlar erkekler gibi şerefli ve değerli varlıklardır. Bu nedenle dövme olayı insanlar tarafından tahammül edilemez bir eylemdir. Titreyen bu gönüller ve merhametli olan bu kalpler nazik ve şerefli varlıklardırlar. Onların sahip oldukları beden hayvanların sahip oldukları organlar gibi dayanaklı değildir ki, dövülmeyi ve cezalandırılmayı tahammül edebilsin. İslam dini kadınların cezalandırılmasını yasaklamıştır.   Bu bağlamda Resül’i (s.a.a) Ekrem şöyle buyuruyor: ”Ey insanlar hanımlarınız hakkında çok dikkatli olun. Zira onlar ilahi vaatlarla maiyetinize verilmiştir ve Allahın özel kelimeleriyle kendinize onları kendinize helal kıldınız. Şu halde bu emanetleri dayaklar altına alıp aşk ve muhabbet odağı olan gönüllerini incitmek size yakışır mı?”[4]

Ve yine şöyle buyuruyor: ”En kötü erkeklerin belirtilerinden birisi, kendi hanımını ve kölesini dövüp kendilerine karşı merhametli ve şefkatli olmayan kimsedir”[5]

Ama kendi kocalarının haklarını göz ardı edip onların cinsel ihtiyacını gidermek noktasında kusur eden, kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkan, kötü ahlaklarıyla muhabbet ve huzur merkezi olan evi, çatışma merkezine döndüren ve yersiz olarak kendi kocalarının işlerine dehalet ederek onları tesir altında bırakan bir grup kadınlar da söz konusudur. Bu gruptan olan kadınlar istisna edilmiş ve İslami açıdan bunlar şiddetli bir şekilde kötülenmişlerdir. Resul’i Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor: ”varlık âleminde en kötü şey uyumsuz(luk yapan) kadınlardır”[6].

Kur’an, hadis ve İslam fıkhı literatüründe böyleli (uyumsuzluk yapıp aile düzenine riayet etmeyen) kadınlara “naşize” deniliyor. Bu durum da gurur, kendini üstün görme ve bencilikten kaynaklanıyor.

Sonuçta istisna edilmiş olan böyleli kadınlar, kocalarının sözlerini dinlemez ve kocalarının hayatını olumsuz etkiler ve hayatlarını onlar için zorlaştırırlar. Mukaddes İslam dini böyleli insanların ıslahı ve cezalandırmaları için aklanı bir yöntem öne sürmüştür. Kur’an-i kerim nisa süresinde olan bu ayeti kerimede evlenme ve aile meseleleriyle alakalı ince ve latif nüktelere işaret etmiştir. Sevindiricidir ki, yeni ilimler de bu ayetin bazı sır ve hikmetlerini keşif ve beyan edebilmişlerdir. Aslında bu ayeti kerime Kur anın ilimsel mucizelerinden birisidir. Gerçi Kur’an-i Kerimin bütünü, farklı yönlerden icaza sahiptir.

Açıktır ki aile konuları ve özellikle kadın erkek ilişkileri çok zarif ve ilginçtir. Bazen aşk ve sevgiyi kızgın bir çehreyle göstermek gerekirken, bazen de sinir ve kızgınlığı sevgi ve mehabetli bir çehreyle gösterilmesi lazım. Bu ikisinin fasılasının sınırına riayet etmek ve her birisinin ibraz edilmesi gereken yerleri tanımak kolay bir iş değildir. Filozof, sosyolog ve psikologlar bu noktaları tanımak ve keşif etmek için eskilerden beri çok uğraşmış ve bu bağlamda birçok kitap yazmışlardır.

Ama Kur’an-i Kerim, peygamber (s.a.a) ve ehli beytin (a.s) rivayetlerinin incelikleri şuradadır ki; İnsanın temel ihtiyaçlarına yönelik önemli ve genel ilkeler en kısa, güzel ve herkesin anlayıp pratiğe tükebilecek sade bir şekilde insanların ihtiyarına sunmalarıdır.

Nisa suresinin 34. Ayeti dikkatli ve ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulması için birçok konuya işaret edilmesi lazım. Ama özetle söylenilebilinen şey şudur: ayeti kerime ilkin yönetmenliği, aileyi koruma ve aile nafakasının teminini kocanın sorumluluğuna veriyor, daha sonra kadınları, evdeki sorumluluklarına oranla iki gruba ayırıyor:

Birinci grup ”Salihler ve kurtuluşa ermiş olanlardir”; bunlar aile düzenine karşı teslimiyet göstermiş ve sorumluluğu kabul edip kocalarının bulunmadıkları dönemlerde bile vefakâr olan kadınlardır. Açıktır ki, böyleli kadınlara karşı erkekler son derece ihtiramlı olmalı ve haklarına riayet etmelidirler.

İkinci grup kendi vazifelerini yerine getirmeyip onlarda uyumsuzluk alametleri görülmekte olan kadınlardır. Kur’ani kerim böyleli kadınlara karşı kocalarının nasıl davranmaları noktasında bazı vazifeler belirtmiş ve bu vazifeleri de merhale merhale yerine getirmelerini istemiştir. Her halükarda adalet sınırını açmamaya dikkat etmelerini vurgulamıştır. Bu vazifeler ayeti kerimede şöyle sıralanmış:

Birinci merhale: ”Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin”. Böylece aile nizamının ötesine çıkan kadınları her şeyden önce nasihat etme vesilesiyle onları bu gibi işlerin neticesinin nereye varacağından haberdar edip dikkatlerini mesuliyetlerine çekerek bu işten onları vazgeçirmektir.

İkinci merhale: “nasihat ve öğütleriniz faydasız ve netice vermediği durumda yatakta onlardan uzak durun”. Bu tepki ve önemsememe, tabir caizse bu küskünlük kocanın kendi hanımının davranışlarından razı olmadığının alametidir. Bu hafif ve yumuşak tepki kadının ruhunu etkileyerek onu o davranışlarından vazgeçirebilir.

Üçüncü merhale: “Vedribuhunne” onları bedensel olarak cezalandırın”. İsyanı, vazife ve sorumluluklara sırt çevirerek haddi açar, inatlığı ve aile düzenine aykırılığı devam ederse, birinci ve ikinci merhaledeki öğütler ve yatağında ondan uzak kalmalar faydasız olursa şiddete baş vurma dışında başka bir çare kalmayacaktır. Bu durumda kadını yola getirmek ve vazifesine döndürmek için artık bedensel cezanın uygulanmasına izin verilmiştir.

Nasıl İslam dini kadını bedensel olarak cezalandırmak için erkelere izin vermiştir? Sorusu sorulabilinir?

Bu sorunun cevabı ayetin içeriğine, bu bağlamda varit olan rivayetler ve fıkıh kitaplarında bu rivayetler hakkında yapılan açıklamalara ve günümüzdeki psikologların vermiş oldukları açıklamalara dikkat edildiğinde pek de zor değildir. Zira ilkin ayeti kerimede bedensel ceza, sadece vazifesini tanımayan ve vazifesine döndürmek için faydalı olabilecek tüm yollar denenmiş ve fayda vermemiş kadınlar için caiz görülmüştür. Ayriyeten bu konu İslam’a münhasır yeni bir şey değildir. Dünyanın bütün kanunlarında, vazifelerini yerine getirmeyen kişileri kendi vazifelerine döndürmek için yumuşak yollar denendikten sonra faydasız geldiğinde şiddete başvurmak ön görülmüştür.

İkinci olarak buradaki bedensel uyarı fıkıh kitaplarında belirtildiği gibi morartı, yaralama ve kırılmaya neden olmayacak kadar hafif ve yumuşak olmalıdır.

Üçüncü olarak psikologlar günümüzde bazı kadınların Mazoizm (eziyet etmeye meyilli) gibi halete sahip ve bu halet onlarda şiddetlendiğinde, onları teskin edebilen tek şey, bedensel olarak onları hafiften cezalandırmak olduğuna inanırlar. Buna binaen ayetin bu kısmı bu tür kadınlara yönelik de olabilir. Bedensel olarak bu gibi kadınları cezalandırmak onlar için rahatlatıcı bir yön taşımaktadır. Bunun kendisi ruhsal tedavinin bir çeşididir. İslam öğüt verme, küskünlüğü ve hafiften de olsa bedensel cezalandırma gibi ilaçlarla bu gibi hastaları tedavi etmeyi, hastalıklarının şiddetlenmesine, çocuklarının yetim ve ailenin o sıcak nimetinden mahrum kalmasına ve camianın temeli olan aile yuvasının bozulmasına neden olan boşamaya tercih etmiştir.

Bu kesindir ki, zikir edilen bu merhalelerden herhangi birisi eserini gösterip kadını kendi vazifesine döndürürse, kocası hiçbir bahaneyle artık kadına eziyet edemez ve eziyet etmesi haramdır. Bu nedenle bu cümlenin ardından şöyle buyrulmuştur: “onlar itaat ederlerse onlar hakkında haddi açmayınız”.

Dikkat edilmeye şayan olan nükte şudur: gerçi bedensel cezanın en son sınırı kırılma, yaralama ve morartmaya varmamaktır ise de ama dövme ve bedensel cezalandırmadaki hedef kadını vazifesine döndürmek ve kanunsuzluktan onu vazgeçirmektir. Dolayısıyla bedensel cezalandırmada belirtilen mertebeler sırasıyla takip edilmelidir. Takip edilen hedef hangi mertebede hâsıl olursa bir sonraki merhaleye geçmek caiz değildir.   Ayette zikredilen dövmeyi “misvak çubuğuyla vurmaktır”[7] şeklinde tefsir eden rivayetler, dövme noktasında var olan mertebeler silsilesini beyan etmeyi güdümlemiş olabilirler. Yani rivayetler, misvak çubuğuyla dövüldüğünde takip edilen hedef hâsıl olursa, bir sonraki mertebeye geçmenin caiz olmadığını vurgulamak istiyorlar.

Şöyle denilebilinir: bu gibi itaatsizlik ve kanunlara riayet etmeme durumu bazen koca ve erkek tarafından da olabilir. Böyle bir durum söz konusu olduğunda erkekler de bu cezalandırma kapsamına giriyorlar mı?

Bu sorunun cevabı müspettir. Yanı eğer erkekler de aynen kadınlar gibi kendi vazifelerini yerine getirmezlerse cezalandırılırlar. Ama dikkat edilmesi gerekir ki, bazı insanlarda var olan bu durum eziyet etmek (sadizm)dir. Bu hastalık şiddetlendiği zaman, onun tedavisi onun bedensel olarak kadın tarafından cezalandırılması değildir. Zira bu hastalığın tedavisi genelde bedensel olarak cezalandırmak değildir. İkinci olarak kadının buna gücü yetmez. Üçüncü olarak din hâkimi suçlu erkekleri farklı yöntemlerle cezalandırmaya görevlidir. Hatta eğer gerekirse kocayı kendi görevini yerine getirmek için onu bedensel müeyyidelerle cezalandırabilir.

Allah Taala ayetin sonunda, kendi yönetmenlik konumlarından sui-istifade etmemeleri için tekrar erkekleri uyarıyor. Bütün kudretlerin fevkinde olan Allahın kudretinde tefekkür etmelerini istiyor. “Zira Allah, çok yüce ve çok büyüktür”.[8]



[1] Men la Yahduru-l Fakih, c 3, s 538.

[2] El-Kafi, c 5, s 332.

[3] Mustedreku-l Vesail, c 14, s 150.

[4] Mustedreku-l Vesail, c 14, s 252.

[5] Tehzibu-l Ahkam, c 7, s 400.

[6] Mustedreku-l vesail, c 14, s 165.

[7] Tefsiri Burhan, c 1, s 367, (tefsiri efzelden alıntı yapılmış c 1, s 523).

[8] Tefsiri Numune c 3, s 411–416, (özet olarak alıntı yapılmış).

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar