Gelişmiş Arama
Ziyaret
7098
Güncellenme Tarihi: 2011/10/22
Soru Özeti
Allah’ın sözlerinin O’nun resul ve elçisi dışında başka biri tarafından tefsir edilmesi caiz midir?
Soru
Allah’ın sözlerinin O’nun resul ve elçisi dışında başka biri tarafından tefsir edilmesi caiz midir? Yüce Allah Kur’an’ın birkaç ayetinde “biz ayetlerimizi böyle açık ve aşikâr kıldık, umulur ki düşünür ve öğüt alırlar” diye buyurmaktadır. Nahl suresinin kırk dördüncü ayetinde de elçisine şöyle buyurmaktadır: “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’an’ı indirdik.”
Soru 1: Kur’an’ın (külli veya cüzi) tahrif olduğuna dair bir inanış var mıdır, yok mudur?
Soru 2: Allah ayetlerini halkın genelinin yahut özel kimselerin veyahut herkesin kendi idrakince anlayacağı ve istifade edebileceği şekilde mi nazil etmiştir? Lakin Peygambere (s.a.a) insanların geneline Allah tarafından indirileni açıkla, diye buyurmaktadır; yani Allah’ın sözlerinin müfessiri sadece Peygamberdir (s.a.a). Eğer Peygamber (s.a.a) dışında başka birisinin de Allah’ın ayetlerini tefsir edebileceğine ve onun şu ayetin gayesi filan mevzudur diyebileceğine inanılıyorsa, bunun Kur’an’daki adresini belirtir misiniz?
Soru 3: Bazı ayetlerin tefsirinde, müfessir bu ayet filan konuya işaret etmektedir diye söylemiştir, oysaki söz konusu ayet genel bir konuya işaret etmektedir. Rükû halinde zekât verenler veya sana indirileni bildir veyahut bugün din kemale erdi gibi ayetler bu kabildendir. Böyle bir tefsir kendi görüşünce tefsir etmek ve Allah’ın sözlerini tahrif etmek değil midir? Muhterem müfessir Allah’ın sözlerini kendi hata işleyebilen aklıyla nasıl kavramış, tefsir etmiş ve Allah’ın gayesinin böyle olduğunu ifade etmiştir? Allah meleklere ve peygamberlere defalarca benim bildiğimi sizler bilmiyorsunuz diye buyurmamış mıdır?
Soru 4: Allah Tebarek ve Teala Kur’an surelerinde en az on üç ayette (Teğabun, 12, Mücadele, 13, Muhammed, 33, Nur, 54 ve 56, Enfal, 1, 20 ve 56, Maide, 92, Nisa, 59, Âli İmran, 32 ve 133) müminleri sadece Allah ve peygambere ve bir defa da emir sahibine itaat etmekle mükellef kılmış ve inkarcıları veli edinmemeyi vurgulamıştır. Soru şudur: Allah hatta kendi rızasını kazanmak için olsa dahi tevhid, nübüvvet ve ahireta inanan bireyleri de Allah’ın kulu olan ve O’nun önünde cevap vermesi gereken bir kula itaat etmek, uymak ve kendisine minnettarlık ifadesinde bulunmakla mükellef kılmış mıdır? Eğer cevap müspetse, Kur’an’daki adresini ve ilahi yükümlülüğü yazar mısınız?
Kısa Cevap

Tahrif olan diğer semavi kitapların aksine, şimdi biz gerçek dışı hiçbir hususu Kur’an’da gözlemlememekteyiz. Hatta tahrifin belirli bir anlamına inanan kimseler bile bu noktadan gafil kalmamıştır. Yüce Allak Kur’an’ı kolay ve tüm muhatapların istifade edebileceği bir tarzda nazil etmiştir. Herkes istediği takdirde onun öğreti ve bilgilerinden yararlanabilir ve rabbiyle irtibat kurabilir. Ama bu irtibatın asıl vasıtası olan Peygamberin (s.a.a), onun hak halifelerinin ve sonraki merhalede de ilahiyatçıların Kur’an’da yer alan nokta ve incelikleri kavramada diğer insanlardan daha fazla bir idrak gücüne sahip olması gayet doğaldır. Öte taraftan Kur’an’ın güzelliklerinden ve fesahatlerinden biri de onun bazen genel ve bazen de cüzi ve has öğretileri buyurmuş olmasıdır. Bu has öğretileri bazen açıkça zikretmekte ve ilgili şahıs ve grupların adını belirtmekte ve bazen de genel bir betimlemeyle ifade etmektedir. Bu özel hususlara ayetin iniş sebebi denmektedir. Ama kesinlikle Kur’an ayetlerindeki öğretiler hiçbir zaman iniş sebebi konularına özgü değildir. Bilakis benzer konular için de istifade ve istinat edilir cinstendir. Son olarak söylemek gerekir ki; insanlar her ne kadar birinci merhalede sadece rablerine itaat etmeyle mükelleflerse de, Kur’an-ı Kerim’in açık buyruğuyla ister peygamber olsun ve ister peygamber olmasın insanları Allah’a çağıran âlimlere itaat etmek de Allah’a itaat etme boylamında yer alır ve bu halkın tümü için gerekli ve farzdır.

Ayrıntılı Cevap

Siz sorunlarınızı dört bölüme ayırmışsınız ve biz de bu tertiple onları inceleyeceğiz:

1. Kur’an’ın tahrifi konusunda eskiden beri müfessirler arasında birçok tartışmanın yaşandığını, Şia ile Ehli Sünnet âlimlerinin çoğunun Kur’an’ın tahrif edilmediğine inandıklarını söylememiz gerekir. Elbette bu iki İslamî önemli kesimden küçük bir grup, bir tür tahrif göstergesi sayılan bazı hususları ifade etmişlerdir. Ama bununla birlikte, bugün Kur’an diye elimizde olan şeyin tümünün Allah tarafından indirildiği ve de istifade ve isnat edilir olduğu hususunda herkes görüş birliği ve ittifak içindedir. Bu konuda 3888 (site: 4447) ve 353 (site: 486) sayılı yanıtlara müracaat edebilirsiniz.

2. Kur’an halkın geneli için mi yoksa özel insanlar için mi inmiştir? Bu soruya yanıt bağlamında da herkes için cevabını vermemiz gerekir! Daha fazla açıklama için bir örnek verecek ve ardından da sorunun asıl yanıtına değineceğiz. Kur’an’ın deyimiyle örnekte münakaşa olmamasına karşın[1], biz yine de Allah’ın sözleriyle vereceğimiz örneği kıyaslayacağımız için özür diliyoruz: Siz uzun bir müddet düşündükten ve çabaladıktan sonra değerli bir filmi perdeye aktaran tecrübeli bir yönetmeni göz önünde bulundurun. Bu filmi izleyenler değişik gruplarda sınıflandırılabilir.

A. Sadece filmdeki mevcut hikâyenin kendilerini eğlendirdiği ve onda yatan mesajı düşünmeyen çocuklar.

B. Filmin başından sonuna dek yönetmenin mesajını ve bu filmi gösterime koymadaki amacını arayan yaşı büyük şahsiyetler.

C. Bu filmin bazı bölümlerini gelecekteki projelerinin bir kısmı olarak seçen ve onun hakkında araştırma ve inceleme yapan sanat fakültesi öğrencileri.

D. Dikkatlice tüm filmi değerlendiren ve ondaki en küçük hata ve yanlışa hassas olan diğer yönetmen ve tanınmış eleştirmenler.

Size göre bu film yukarıdaki gruplardan hangisi için yapılmıştır?

Şüphesiz herkes kendi idrak ve kavrayışı ölçüsünce ondan yararlanacaktır. Kerim olan Allah Kur’an’ı tüm insanların hidayete ermesi için nazil etmiş ve her insan da bilgisi ve Allah ile olan irtibatı miktarınca ondan yararlanabilir. Elbette Peygamberin (s.a.a) ve onun hak halifelerinin Allah’ın asıl ve ilk muhatapları olduğu hususunda bir şek ve şüphe bulunmamaktadır. Onlar kesinlikle Kur’an ayetlerinin en iyi müfessirleri ve açıklayıcısı olarak addedilebilir.[2] Ama bunların tümü, Kur’an’dan istifade etmenin diğer insanlar için mümkün olmadığı anlamına gelmez. Bizim bu inancımızı isnat ettiğimiz hususlardan birisi de Allah’ın sözlerinde irdelemeyi ve düşünmeyi tavsiye eden birçok ayettir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

2.1. “Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.”[3]

2.2. “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?”[4]

2.3. “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”[5]

2.4. “Bu, bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir suredir. Düşünüp öğüt almanız için onda apaçık ayetler indirdik.”[6] Ve başka onlarca ayet daha mevcuttur.[7]

İnsanları mana ve mefhumunu anlamadığı bir şeyi düşünmeye ve öğüt almaya çağırması Hekim olan Allah’a yakışır mı?! Böyle değildir, bilakis Arap dili ve kavramlarına aşina olan herkes Kur’an’ın zahirini idrak edebilir ve anlayabilir. Bu nedenle Yüce Allah defalarca şöyle buyurmuştur: [8] "و لقد یسرنا القرآن للذکر فهل من مدکر"“Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?!” Elbette yukarıdaki örnekte belirtildiği gibi, Kur’an-ı Kerim’de bazı özel şahıslar dışında kimsenin anlamadığı nokta ve incelikler de mevcuttur ve bu Kur’an’ın halkın genelinin istifade etmesi için inmiş olmasıyla hiçbir şekilde çelişmemektedir. Bu hususta 193. (site: 2511) yanıtını okumak size başka bilgiler de verecektir.

3. Üçüncü bölüm ile ilgili olarak da ilkönce aşağıdaki örneklere dikkat ediniz:

3.1. Yüce Allah müşriklere cevap verme doğrultusunda Hz. Peygamberin (s.a.a) şahsına hitap ederek senin için bağ ve saraylar yaratabiliriz diye buyurmuştur.[9] Biz Yüce Allah’ın sadece elçisi için değil, bilakis tüm insanlar için böyle bir şeyi yapabilecek kudrete sahip olduğuna kalpten inanmaktayız.

3.2. Mesed suresindeki bir ayet Ebu Leheb’in mal ve kazandığının kendisine bir fayda sağlamayacağını açıkça belirten bir ayet mevcuttur.[10] Kur’an’da adı zikredilmeyen diğer tüm müşrikler de Ebu Leheb’in akıbetinin bir benzerine kesinlikle duçar olacaklardır.

3.3. Kur’an’ın bazı ayetleri Karun’un serveti ve akıbetine işaret etmektedir.[11] Her ne kadar bu ayetler tarihsel bir macerayı anlatsa da onun öğretileri evrenseldir ve her nesil ve her asır için faydalıdır.

3.4. Kur’an’daki bir ayet, İsrail oğullarıyla ilgili şöyle bir hüküm belirtmektedir: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır.”[12] Birçok rivayetimiz de bu ayetten genel bir istifade bulunmuş ve değişik yerlerde ona istinatta bulunmuştur.[13]

Bu esas uyarınca, özel iniş sebebi bulunan ve Kur’an’ın açık buyruğuyla tefsir ve tevili olmayan yukarıdaki dört örnek aziz Peygamber (s.a.a), Ebu Leheb, Karun ve İsrail oğulları hakkında nazil olmuştur. Ama onlardan külli ve genel bir istifadede bulunmanın ve benzeri durumlarda onlara istinatta bulunmanın hiçbir engeli yoktur. Öte taraftan, zahirde genel bir hükmü beyan eden ama müfessirlerin mevcut rivayetlere istinatta bulunarak özel bir konu hakkında nazil olduklarını söylediği ayetler de mevcuttur. Örneğin:

A. Takriben tüm müfessirler, “ifk ayeti” olarak meşhur olan Nur suresinin on birinci ayetinin Peygamberin (s.a.a) hanımlarından birine haksız yere iftira atılması bağlamında nazil olduğu hususunda bir kuşku taşımamaktadır.[14] Ama ayetin zahirine baktığımızda onu genel bir hüküm şeklinde gözlemlemekteyiz. Elbette iftira ve töhmetin çirkin olduğuna dair genel bir mefhum da ondan kesinlikle elde edilebilir.

B. Taşıdıkları makamın üstünlüğü hakkında bazı Müslümanların görüş ayrılıklarına düşmesi ve birbirlerine üstünlük taslaması neticesinde Yüce Allah genel bir şekilde ve özel bir şahsın adını anmaksızın bir ayet[15] nazil etmiş ve de kalbî iman ve O’nun rızasını kazanma cihetinde çabalamanın hatta zahirde dinsel bir makam sayılsa bile bazı toplumsal konum ve makamları üstlenmekten çok daha üstün ve değerli olduğunu ifade etmiştir.[16]

Gördüğünüz gibi bu ayetlerin iniş sebepleri özel konularla ilgilidir ve hatta söz konusu şahıslar hakkında görüş birliğine ulaşmasak bile en azından onların Peygamber (s.a.a) zamanında vuku bulan hadiseler ili ilgili olduğu hususunda hemfikiriz. Ama bu ayetlerdeki öğretiler sadece o zamana özgü olmayıp sonraki tüm zamanlarda da istifade edilebilecek tarzdadır. Şiiler de eğer bir ayetin iniş sebebinin Müminlerin Önderi hakkında olduğuna inanıyorlarsa, bu ilgili ayetin başka hiçbir konuda kullanılmayacağı anlamına gelmez. Bu hususta aşağıdaki iki örneğe dikkat ediniz:

1. Biz Ehli Beyt (a.s) takipçikleri birçok Ehli Sünnet âlimleri gibi Dehr suresinin ilk ayetlerinin İmam Ali (a.s) ve onun ailesinin fedakârlık ve özverisi hakkında nazil olduğuna inanıyoruz. Ama hiçbir şekilde bu ayetin kapsamını daraltmamakta ve diğer şahısların onun yüce mefhumlarıyla amel etmesini imkânsız bilmemekteyiz. Bilakis önderlerimizden nakledilen rivayetler esasınca, böyle bir girişimde bulunan her imanlı bireyi bu ayetin canlı örneği saymak mümkündür.[17] Her ne kadar rivayetlerimiz, Kur’an’da vurgulanan riayet edilmesi gereken hakların[18] açık örneğinin Peygamberin (s.a.a) Ehli Beyt’ine dostluk beslemek olduğunu ifade etse de, sonraki merhalede insanın kendi akrabalarına yönelik her türlü yardımda bulunmasını da bu ayetin diğer örnekleri olarak değerlendirmektedir.[19] Bilmeniz gereken ilginç bir nokta da şudur: İmam Sadık (a.s) bu konuyla ilgili bir rivayette zihninde sizin sorunuz gibi bir ipham taşıyan bir ashabına şöyle tavsiyede bulunmaktadır: Bir ayeti özel bir örneğe özgü bilen (ve onu diğer konulara uyarlamayan) şahıslardan sakın olma![20] Bazı ayetlerin özel iniş sebepleri olduğunu vurgulamakla birlikte onların kapsamını ilgili sebeplere özgü bilmeyen ve benzeri hususlara da uyarlayan başka rivayetler de mevcuttur. Örneğin bu hususta ve sorunuzda sorduğunuz “velayet ayeti” hakkında bile İmam Bakır’dan (a.s) nakledilen bir rivayet mevcuttur.[21] Evet, eğer bir şahıs sadece kendi hata işleyebilen aklına dayanır ve de ayet ve muteber ve mütevatir hadislerden bir delil taşımaksızın bir ayet için bir iniş sebebi ortaya atacak olursa, biz de onu kendi görüşüne göre tefsir etmek olarak değerlendirir ve kabul etmeyiz. Ama insanların hata işleyebileceği argümanına istinatta bulunarak hiçbir tarihsel vakıayı kabul etmemek de bizim tarafımızdan kabul edilir değildir. Bu konuda 4823. Soruyu (site: 5220) da okuyunuz.

4. Sorunuzun dördüncü kısmı hakkında şunları bilmek gerekir: İnsanlar Allah’ın kullarıdır ve ilk merhalede sadece O’na itaat etmekle mükelleftirler ve peygamberlere itaat etmek de bağımsız bir konu değildir ve Allah’a itaat etme doğrultusunda gerekli ve farzdır.[22] Bu tertiple eğer Allah ve peygamberleri insanları başka bireylere uymaya davet ederlerse, böyle bireylere uymak da Allah ve peygambere uymak gibi değerlendirilecektir. Ama sizin istemiş olduğunuz şekilde bu iddiayı Kur’an-ı Kerim’den delil getirerek ispatlamak için aşağıdaki hususlara dikkat etmeniz gerekmektedir:

4.1. Bir ulu’l-azm peygamberi olan Hz. Musa’ya (a.s) peygamber olduğu bile kuşkulu olan Hızır (a.s) adındaki bir bilgeye uymayı emreden Kur’an ayetleri mevcuttur![23] Sorunuzda belirttiğiniz argümanla böyle bir itaat açıklanabilir mi?!

4.2. Yüce Allah insanlara bilmediğiniz konular hakkında bilenlere müracaat ediniz[24] diye buyurmaktadır. Allah’ın insanlara yönelik bu buyruğu sadece müracaat etmeye ve sormaya mı özgüdür ve bilgi edindikleri konular hakkında onların itaat etmelerini kapsamamakta mıdır?!

4.3. Yüce Allah bazı imanlı bireylerden hatta savaşa katılmama ve cihadı terk etme pahasına olsa da sonraları kendi etraflarında olan kimseleri aydınlatmaları için dinî buyrukları öğrenmelerini istemiştir.[25] Elbette bu mevzu, cihadı tamamıyla terk etmeye bir bahane değildir, bilakis savaşmak için yeterli gücün olduğu yerde onu sıralamaya tabi tutmak anlamındadır.[26] Ama her halükarda, size göre herhangi bir nedenden ötürü gerekli bilgiyi öğrenemeyen bireylerin davranış ve tutumlarını bilen şahıslara uyarak düzenlemesi gerekmez mi?! Biz taklidi bunun dışında başka bir şey bilmemekte ve onu belirtilen iki ayeti de içeren değişik Kur’an ayetlerine mutabık bilmekteyiz.

4.4. Peygamberleri İsrail oğullarını Talut adında bir şahsa uymayı ve itaat etmeyi emretti. O peygamber değildi, ama diğerlerine nazaran daha fazla bilgiye sahipti![27] Sadece bu örnek bilginlere itaat etmenin gereğini açıklayamaz mı?!

4.5. Musa’nın (a.s) yardımcıları[28] ve İsa’nın (a.s) havarileri[29] tanrı veya peygamber miydiler ki diğerleri onların emirlerine uymakla mükellef kılındılar?! Ve…

Bu nedenle genel bir değerlendirmeyle, Allah’ın ve O’nun peygamberlerinin hedefleri doğrultusunda hareket eden bilginlere itaat etmenin ve uymanın Kur’an’ın açık buyruğuyla farz ve gerekli olduğu ve onların buyruklarından sapmamak gerektiği söylenebilir. Yanı sıra tüm imanlı bireyler birbirlerinin dostu olmalı, birbirlerine ilgi göstermeli ve iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak farzıyla birbirlerinin eksikliklerini bertaraf etmelidir.[30] Din âlimleri diğer şahıslara nazaran daha yüksek bir rütbeye sahip olduklarından,[31] doğal olarak yukarıdaki hususlar onlarda daha fazla görüngen ve belirgin olacaktır. Eğer onlara çok ilgi göstermeyi minnettarlık olarak yorumluyorsanız, bu dinsel ölçüler açısından sakıncasız olmakla kalmayıp tavsiye bile edilmiştir. Ama onu Allah’tan başkasına ibadet ve kulluk etmek olarak yorumluyorsanız, böyle bir şeyi biz de onaylamıyor ve bunu önderlerimizin tavsiyelerine aykırı buluyoruz. Onlar şöyle buyurmuştur: Bir başkasının kulu olma; çünkü Allah seni özgür yaratmıştır.[32] Bununla ilgili olarak 2441. yanıtı okumak size başka bilgiler kazandıracaktır.                    



[1] Bakara, 26, "إن الله لا یستحیی أن یضرب مثلا ما بعوضة فما فوقها..."

[2] Bu konuyla ilgili olarak 3900. Soruyu (site: 4178) okumak da faydalı olacaktır.

[3] Nisa, 82.

[4] Muhammed, 24.

[5] Sad, 29.

[6] Nur, 1.

[7] Araf, 2; Ankebut, 51; Zuhruf, 44; Hakke, 48; ve …

[8] Kamer, 17, 22, 32 ve 40.

[9] Furkan, 10, "تبارک الذی.....و یجعل لک قصورا"

[10] Mesed, 2, "ما أغنی عنه ماله و ما کسب"

[11] Kasas, 76 – 82.

[12] Maide, 32.

[13] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 2, s. 210, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran,

365 ş.

[14] Örnek sıfatıyla bkz: Taberi, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 18, s. 69, Daru’l-Marifet, Beyrut, 1412 k.

[15] Tövbe, 19, "أ جعلتم سقایة الحاج و عمارة المسجد الحرام کمن آمن..."

[16] Taberi, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 10, s. 68.

[17] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 35, s. 243, h. 3, "و هی جاریة فی کل مؤمن فعل مثل ذلک", Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

[18] Rad, 21, "و الذین یصلون ما أمر الله به أن یوصل ..."

[19] Kafi, c. 2, s. 151, h. 7 ve s. 156, h. 26 ve 27.

[20] a.g.e. s. 156, h. 28.

[21] Hakim Hesekani, Şevahü’t-Tenzil, c. 1, s. 220, h. 228, Müessese-i Çap Ve Neşir, 1411 k. Ayetlerin mefhumunun nüzul sebebiyle kısıtlı olmadı hususunda 2607. Soruyu (site: 3132) okumanızı da tavsiye ederiz.  

[22] Nisa, 80, "و من یطع الرسول فقد أطاع الله..."

[23] Kehf, 62 ve sonrası ayetler.

[24] Nahl, 43; Enbiya, 7, "فسئلوا أهل الذکر إن کنتم لا تعلمون"

[25] Tövbe, 122, "و ما کان المؤمنون لینفروا کافه..."

[26] Biharu’l-Envar, "ذا حین کثر الناس...و أن یکون الغزو نوبا"

[27] Bakara, 247, "...و زاده بسطة فی العلم و الجسم..."

[28] Maide, 12.

[29] Saf, 14.

[30] Enfal, 72; Tövbe, 71; Âli İmran, 110 ve …

[31] Mücadele, 11, یرفع الله الذین آمنوا منکم و الذین اوتوا العلم درجات"

[32] Nehcü’l-Belağa, s. 401, İntişarat-ı Daru’l-Hicret, Kum, Bi Ta.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar