Gelişmiş Arama
Ziyaret
10644
Güncellenme Tarihi: 2010/03/07
Soru Özeti
İmamla halifenin farkı nedir?
Soru
İmamla halifenin farkı nedir?
Kısa Cevap

İbn-i Haldun gibi bazı Ehl-i Sünnet âlimlerine göre İmamla halife arasında fark yoktur. Onlara göre her ikisi de dinin korunması ve dünya siyasetinde şeriat sahibinden taraf naip olmak demektir.

 

Ancak konuya genel olarak bakacak olursak, Kur’an ve rivayetlerden imamet makamının nübüvvet makamından bile üstün, çok büyük ve çok yüce bir makam olduğu anlaşılmaktadır. İmam, halkın din ve dünya hayatının tüm yönlerine rehberlik eden kimsedir. Peygamber’in hak halifesi de işte bu vasıflara sahip olan imamdır.

 

Halife, lügat anlamında yerine geçmek, yerine oturmak manasındadır İmam ise lügat anlamı olarak önder ve öncü anlamındadır. Nitekim Hz. Ali (a.s) ve Masum İmamlar (a.s) imamın şart ve özelliklerine sahip olduklarından hem imam, hem de Peygamber Efendimizin (s.a.a) halifeleri idiler. Ancak bazen imam olan kimse halife olmayabilir. Hz. İbrahim (a.s) böyle idi. Allah-u Teala, Onu (a.s) zor imtihanlardan geçirdikten sonra imamet makamına çıkarmıştı, ama O (a.s), herhangi bir peygamberin halifesi değildi. Gerçi o Allah’ın yeryüzünde halifesi sayılırdı ve bu açıdan ona da halife denebilir.

Ayrıntılı Cevap

Galiba sorulmak istenen şey Peygamberin (s.a.a) yerine geçme açısından imamla halife arasındaki farkın ne anlama geldiğidir. Dolayısıyla bu mesele irfani yönden değil kelami ve itikadi yönden incelenmelidir. Ama irfani açıdan ele aldığımızda özet olarak şöyle diyebiliriz: Hilafelik başlangıçta ve devam ederken halifesi olduğu kimsenin aynası olmalıdır; yani halife, görevinin başından sonuna kadar halife olduğu kimsenin aynasıdır, Halife, başkasının yerine geçen kimse anlamındadır. Demek ki, her halife kendisinin yerine geçtiği kimsenin hilafetini üstlenmeli, onun ahlakıyla ahlaklanmalı ve ilahi hükümlerin uygulayıcısı olmalıdır. İlahi halifelik varlık kemali sınıfından ve varlığın dereceleri kategorisindendir. Onun en üst mertebeleri kamil insanlar olan enbiya ve masum imamlarda görülmektedir. Aşağı mertebelerde ise zahid insanlarda vardır.[1]

 

Binaenaleyh, hilafet kelimesinde şu mana vardır: Kendisinden taraf halife olunan kimse halifede zuhur etmektedir. Halife ise, halife olduğu kimseye bağlıdır, o olmadan onun için her hangi bir mana ve hakikat düşünülemez. Son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa bütün peygamberlerden ve yaratıklardan üstün olduğu için onun hak halifesi olan on iki imam onun aynası ve simgesidirler ve diğer bütün insanlardan bu yönleriyle üstündürler, gerçi peygamber değillerdir ve peygamberlik faziletine sahip değillerdir yani bu yönden peygamberler onlardan üstündürler. Ama diğer bütün faziletler yönünden Hz. Muhammed’i temsil ettikleri için peygamberden başka bütün insanlardan üstüdürler.

 

Meselenin Kelami İncelenmesi

 

İmam lügatte, önder demektir. İmamet ise önderlik anlamındadır. Ama mütekellimler kelam ilmi ıstılahında imamet için çeşitli manalar zikretmiş ve daha çok toplumun din ve dünya işlerine rehberlik ve riyaset eden kimse manasında tutmuşlardır. Buna göre imam, söz ve davranışta başkalarına örnek olan ve toplumun önderlik sorumluluğunu üstlenen lider demektir. Bu liderlik ister Peygamberin yerine geçen kimse şeklinde olsun, ister baştan bu makama sahip olan kimse için olsun fark etmez.

 

İmam Kur’an’da bir çok peygamberi içine alan geniş bir manaya sahiptir. İbn-i Manzur’a göre İslam Peygamberinin (s.a.a) kendisi ‘imamların imamı’dır.[2] Zira O (s.a.a) liderliğin en üst makam ve mevkisine sahip olup liderliği aslidir ve kimsenin halifesi değildir. Oysa hilafet meselesinde liderlik konusunun değişik bir şekli vardır ve liderlik Peygamberin yerine oturmak şeklindedir. Bu yüzden bazı alimler imametin tanımına ‘Resulden taraf halife’ ibaresini de eklemişlerdir.

 

Halife lügatte, birinin yerine oturan demektir. Gerçekte ondan niyabet manası anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Resul-u Ekrem’den (s.a.a) kendi halifeleri hakkında gelen rivayette şöyle buyurmaktadır: ‘Benden sonra ki imamlar on iki kişidir. Birincisi Ali b. Ebi Talib, sonuncusu da Mehdi’dir. Onlar benim halifelerim, vasim ve velilerimdirler. Onlar benden sonra ümmetime Allah’ın hüccetleridirler.’[3] Burada masum imamları özel bir surette kendi halifeleri olarak tanıtmaktadır. Yine: ‘Allahım! Halifelerime rahmet et.’ diye buyurmuştur. ‘Halifelerin kimlerdir?’ diye sorduklarında ‘Benden sonra gelip benim hadis ve sünnetlerimi rivayet eden kimselerdir.’[4] diye cevap buyurdular. Bu hadiste Resulullah (s.a.a) halifelerini genel olarak tanıtmıştır. Peygamber (s.a.a)’in hadis ve sünnetlerini rivayet edenlerden kasıt gaybet dönemindeki fakihlerdir. Dolayısıyla Peygamberin (s.a.a) halifesi, Ondan sonra Onun (s.a.a) şeriat getirme görevi dışındaki görev ve işlerini yapan kimseye denir.

 

İbn-i Haldun diyor ki: Hilafet, din ve dünya siyasetinin şeriat sahibiden taraf naip olarak hıfzedilmesidir. Bundan dolayı hilafet ve imamet denmektedir. Bu makama sahip olana da halife ve imam deniyor.[5]

 

Bu iki kelime her ne kadar eş anlamlı olarak kullanılsa da anlaşıldığı kadarıyla iki farklı manası vardır; zira imametin manasında önderlik şarttır.

 

Öyleyse imamet ve hilafet eş anlamlı değildir; bu iki mana bir kişide toplanabilir; örneğin, eğer Peygamber, dinin düsturlarına amel eden ve amel yönünden halkın önderi olan Hz. Ali gibi seçkin ve mümtaz birini kendisine halife seçer, toplumsal ve siyasi işleri, din ve şeriat kanunlarını korumayı Ona havale ederse böyle biri hem gerçek manada imamdır, hem de ilahi hükümleri, dinin kanunlarını uygulayan halifedir.

 

Bazen Hz. İbrahim (a.s) gibi birisi imam olur ama halife değildir; Hz. İbrahim (a.s) özel manada bir peygamberin halifesi değildi. Yani Hz. Ali (a.s) gibi hem imam, hem de halife değildi, ancak kesinlikle halifetullah manasındaki halife idi. Zira bütün Enbiyalar (a.s) Allah’ın yeryüzündeki halifeleridirler.

 

Bir millet kendi içinden birini seçer ve peygamberin işlerinden birini ona verirse kendi inançlarına göre onu halife sayılabilir ama o gerçek anlamda Peygamber’in halifesi değildir ve ona imam ve önder de denmez.

 

Kur’an’a göre imametin özel bir yeri vardır. Kur’an onu, sadece sınırlı sayıda kimselerin ulaştığı insanın tekamülünün son merhalesi olarak saymaktadır. Nitekim şöyle buyurmaktadır:  O zamanlar Rabbi, İbrahim'i bazı sözlerle sınadı. O, bunları yerine getirip tamamlayınca dedi ki: Ben seni insanlara imam edeceğim.’[6]          

 

Hz. İbrahim (a.s), bu en yüce ve en üstün makamı onca imtihandan sonra alma liyakatine erdi. Binaenaleyh imamet makamı nübüvvet makamından da daha üstündür. Tabi Ulu’l Azm peygamberlerde olduğu gibi bazı yerlerde imamet makamı nübüvvetle birleşmiştir.

 

Şii, Ehl-i Sünnetin aksine, peygamberin halifesi olan imamet makamını, seçimle değil de nübüvvet gibi Allah tarafından verildiğine inanmaktadır.

 

Şiaya göre böyle bir makam (imamet) Allah tarafından geldiği zaman meşrudur. Böyle bir makama sahip olan kimse masumdur, İslamî ahkâm ve maarifini hata yapmadan beyan eder ve günahlardan korunmuştur.

 

Buna göre imamet konusunda Şii ve Sünni arasında üç meselede ihtilaf vardır:

 

1-     İmametin ilahi makam olması.

2-     İmamın ilminin Allah’tan olması ve hata yapmaması.

3-     İmamın günah ve hatadan masum oluşu.      

 

Ancak masum olmak imametle eşittir demek değildir. Zira Şiaya göre Hz. Fatımat-uz Zehra (s.a) imamet makamına sahip olmasa da masumdu; nitekim Hz. Meryem (s.a)’da masumdu.

 

Bazıları böyle konuları gereksiz görüp, ‘Peygamberin halifelik meselesi tarihi ve geçmişe ait bir meseleydi, günümüzde bunları konuşmanın ne faydası var?’ diyorlar.

 

Şiaya göre imamet inancında, hilafet inancında olmayan birçok faydalar vardır. Bu faydaların bazıları şunlardır:

 

a) İmamet usul-u dinden olup nübüvvetin devamıdır. Şia, imameti Peygamberi tebliğ ve hidayetin sorumlulukların devam ettiricisi olarak kabul etmektedir. Bu şekilde din kıyamete kadar canlı kalacaktır.

b) En önemli konulardan birisi olan yönetim şeklinin nasıl olacağı meselesi imamet meselesiyle alakalıdır. Kur’an ve hadislerde hakim ve yöneticiyle ilgili yüzlerce hüküm vardır. Din hükümlerini muhafaza ve uygulaması öyle kimselere verilmeli ki hatadan ve günahtan uzak olsunlar, çünkü ancak bu şekilde bir önderliğin varlığı sayesinde insanlara hüccet tamamlanmış olur.

c) Usul, maarif ve dinin furu’ hükümlerinin açıklanması ve insanların hidayeti[7] imamın vazifesidir.

Yukarıda ki hedeflerin gerçekleşmesi yalnızca varlıklarının kapasitesi dini hatasız ve tam olarak açıklayabilecek seçilmiş önderlerle mümkündür. Bu da imamet inancıyla gerçekleşecek bir şeydir.  



[1] - Cevadi Amuli, Tefsir-i Tesnim, c.3, s.56

[2] - İbn-i Manzur, Lisan-ul Arap, c.14, s.29, ‘Um’ sözcüğü.

[3] - Şeyh Saduk, Men La Yahduruh-ul Fakih, c.4, s.180.

[4] - a.g.e. s. 420

[5] - İbn-i Haldun, Mukaddime, s.191.

[6] - Bakara/124

[7] - Şiaya göre batinî hidayet, imamın özelliklerindendir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar