Gelişmiş Arama
Ziyaret
13036
Güncellenme Tarihi: 2011/11/22
Soru Özeti
Zaman nedir? İnsan tarafından kontrol edilebilir mi?
Soru
Zamanın bir tanımı var mıdır? İnsan zamanı kontrol edebilir mi?
Kısa Cevap

Filozofların önemsedikleri ve görüş ayrılığına düştükleri felsefî önemli konulardan birisi zaman meselesidir. Zaman hakkında değişik teoriler öne sürülmüştür. Meşhur filozoflar şöyle demektedir: Zaman hareketin miktarıdır, müstakar olmayan bir varlıktır ve hareketle vardır. Hareket onu taşır. Molla Sadra şöyle der: Zaman hareketin miktarıdır ve hareket etmeleri açısından hareket eden şeylerin ölçüsüdür. O, zamanı ispat etmek için doğa bilginlerinin meseleleri kanıtlamada kullandığı gözlem yöntemini kullanmıştır. Molla Sadra zamanı kanıtlamada bilinen şu burhanı kullanmıştır: İki hareket eden şey belirli bir yerden belirli bir maksada doğru hareket eder ve biri belirlenmiş ve tayin edilmiş maksada daha çabuk ve diğeri ise daha geç ulaşır. Diğer bir konu ise insanın zamanı denetimi ve kontrolü altına alıp alamayacağıdır. Zaman her bireyin en değerli sermayelerinden biridir. Gerçekte insanın elinde bulunup geri gelmeyen, satın alınamayan, üretilmeyen ve yeniden bulunamayan bir sermayedir. Bu Allah vergisi sermaye Hz. Ali’nin (a.s) buyurduğu gibi bulut süratiyle yol alır ve insana en iyi şekilde fayda vermesi ancak doğru bir yönetimle kontrol edilmesi halinde gerçekleşir. “Alek Meknezi” “Zamandan Yararlanmayı Yönetme” adlı kitapta kontrolü şöyle tanımlamaktadır: Zaman kontrolünün manası, zamandan yeterli derecede yararlanmamanın başkalarından değil, bizzat insandan kaynaklanmasıdır. Bu yüzden yerleşik adetleri terk etmek için tüm güçle çalışmak ve fırsatlardan en güzel şekilde yararlanmak için insan doğasındaki menfi eğilimlere galip gelmek gerekir.

Ayrıntılı Cevap

Filozofların önemsedikleri ve görüş ayrılığına düştükleri felsefî önemli konulardan birisi zaman meselesidir. Zaman hakkında değişik teoriler öne sürülmüştür. Bu teorilerden bazıları şunlardır:

1. Zaman vehme dayalı bir şeydir; vehme dayalı bir varlıktır.

2. Zaman var değildir.

3. Zaman feleklerin feleğidir.

4. Zaman mutlak hareketten ibarettir.

5. Zaman feleklerin feleğinin hareketidir.

Meşhur filozoflar şöyle demektedir: Zaman hareketin miktarıdır, müstakar olmayan bir varlıktır ve hareketle vardır. Hareket onu taşır. Molla Sadra şöyle der: Zaman hareketin miktarıdır ve hareket etmeleri açısından hareket eden şeylerin ölçüsüdür. O, zamanı ispat etmek için doğa bilginlerinin meseleleri kanıtlamada kullandığı gözlem yöntemini kullanmıştır. Molla Sadra zamanı kanıtlamada bilinen şu burhanı kullanmıştır: İki hareket eden şey belirli bir yerden belirli bir maksada doğru hareket eder ve biri belirlenmiş ve tayin edilmiş maksada daha çabuk ve diğeri ise daha geç ulaşır. Molla Sadra şöyle der: Bu olguyu gözlemlemekten, varlık âleminde cisimler ve onların sonları dışında olan özel miktarsal bir tür varlığın bulunduğunu anlıyoruz; zira cisimler ve onların sonları müstakar varlıklardır. O halde bu uzunluğun zaman ve zamanın da varlığın müstakar olmayan miktarı olduğunu kavramaktayız. Onun mebdei ve icat edicisi müstakar olmayan varlık olmalıdır ve o harekettir. Öyleyse zaman hareketin miktarıdır. Bunun açıklaması şudur: Biz insanlar amel, iş, hareket ve duraksamalarımızda iradeli veya iradesiz olarak bir tertibe riayet ederiz. İlkönce bir işi yapar ve sonra bir başkasına teşebbüs ederiz. Her gün üç öğün yemek yeriz. Bir miktar eğlenir ve bir miktar da başka işleri yaparız. Uyuruz ve uyanırız. İşlerimiz için program yaparız. Bazılarına öncelik verir, bazılarını ise sonraya bırakırız. Kendi yüzeysel gözlemimizle güneşin doğduğunu, tedricen atmosferde veya gökte bir mesafeyi kat edip göğün yarısına ulaştığını, batı tarafına gittikçe yaklaştığını ve battığını seyrederiz. Bu iş ve hareketler bir boylam içinde vuku bulur. Biz bu boylamın hayali ve ütopik değil, gerçek olduğunu hissetmekteyiz. Bunu zaman olarak adlandırır, cüzlere ayırır ve saat, yarım saat, çeyrek, dakika ve saniye olarak isimlendiririz. İbn. Sina şöyle der: Bazıları zamanın özel bir şey ve cihet hakkındaki özel nispet olduğunu söylemiştir; yani zaman bir şeyin ona yönelik nispetiyle tanınan şeydir. Örneğin filan şahıs güneş doğarken geldi veya yolculuğa çıktı denir. O halde bu “iken” nispetinden zaman tasavvur edilmektedir ve dolayısıyla zaman zati bir olgu değildir. Öyleyse zaman arazi bir olgu olup başka bir olgunun gerçekleşmesi esnasında (filan şahsın güneş doğarken yolculuğa çıkması gibi) vuku bulur. Bu tespiti yapan şahsın sözleri çok dakiktir. Kendisi şöyle demektedir: Varlıkların ve fenomenlerin güneşin hareketine yönelik nispeti ve onun kendi eksen derecelerinin her birinde bulunan varlığından zaman meydana gelir. Eğer böyle fenomenler meydana gelmezse ve onların güneş ekseninin derecelerine yönelik nispeti ve bu derecelerdeki hareket olmazsa, zaman mevcut olmaz. O halde zaman zatı itibariyle mevcut değildir.[1] Diğer bir konu ise insanın zamanı denetleyip ve kontrol edip edemeyeceğidir. Zamanı yönetme meselesine değindiğimizde dinsel metinlerde ve şeriat ve kültür alanındaki büyük şahsiyetlerin sözlerinde bu konuya defalarca işaret edildiğini görmekteyiz. Kur’an-ı Kerim’de Allah zamana yemin içmiş ve “asra yemin olsun”[2] diye buyurmuştur. Tabii olarak Allah ancak çok önemli ve değerli şeyler üzerine yemin etmektedir. Bu, zamanın dinî olarak bizim için çok önemli bir yer taşıdığını göstermektedir. Hz. Ali (a.s) de takvaya riayet etmeyi ve dünyadan sakınmayı tavsiye etmenin yanı sıra zamanın önemi hakkında şöyle buyurmaktadır: Ey Allah’ın kulları biliniz ki zaman kalanlara geçmiştekilere davrandığı gibi davranacaktır. Ondan (zaman) geçenler geri gelmeyecek ve kalanlar ise ebedi olmayacaktır. Onun son işi ilk işiyle birdir.[3] Zaman her bireyin en değerli sermayelerinden biridir. Gerçekte insanın elinde bulunup geri gelmeyen, satın alınamayan, üretilmeyen ve yeniden bulunamayan bir sermayedir. Bu Allah vergisi sermaye, ancak doğru bir yönetimle kontrol edilmesi halinde en iyi şekilde insana fayda verebilir. İnsanın bu ilahi nimetten en iyi şekilde istifade etmesi ancak tam bir programla mümkündür. Bu hususta yönetim bilimde görüş sahibi kimseler zamanı yönetmek kavramını kullanmanın doğru olmadığı ve bunun yerine zamanı programlamanın daha ideal olduğu görüşündedirler. Gerçekte yönetim bilimde görüş sahibi olanların çoğu, zamanın esasen yönetilir olmadığına ve onun hareketini yavaş veya hızlı yapmanın mümkün olmadığına inanmaktadır. Bu yüzden zamanı yönetmekten kendini yönetme çıkarımına ulaşmakta ve sadece zamanın telef olmasını önlemek ve ondan maksimum derecede istifade etmek için plan ve programlar tasarlamakla yetinmektedirler. İster istemez zaman geçmektedir ve gerçekte ondan en iyi şekilde istifade etmesi gereken biziz. Elbette dinsel metinlerimiz de bu inancı takviye etmektedir. Nitekim İmam Ali (a.s) Nehcü’l-Belağa’da şöyle buyurmuştur: Fırsatı elden vermek hüzündür.[4] Fırsatlar bulutlar gibi geçer, o halde iyi fırsatları ganimet bilin.[5] Vaktimizi heder eden amilleri doğru ve yerinde tespit etmek, çok önemlidir; zira bu şekilde vakti telef etme hastalığını tedavi etmeyi daha kolay gale getiririz. “Alek Meknezi” “Zamandan Yararlanmayı Yönetme” adlı kitapta kontrolü şöyle tanımlamaktadır: Zaman kontrolünün manası, zamandan yeterli derecede yararlanmamanın başkalarından değil, bizzat insandan kaynaklanmasıdır. Bu yüzden yerleşik adetleri terk etmek için tüm güçle çalışmak ve fırsatlardan en güzel şekilde yararlanmak için, insan doğasındaki menfi eğilimlere galip gelmek gerekir.[6] Zamana özel bir önem verme hakkındaki Kur’an ayetleri ve dinî önderlerin sözlerine ve de uzmanların tespitlerine baktığımızda, zamanı kontrol etmenin insanın elinde olmadığını ve insanın hesaplı bir program ve işleri tertibe tabi tutma ile Allah’ın kendisine verdiği bu sermayeden en iyi şekilde istifade etmesi gerektiğini anlıyoruz.



[1] Seccadi, Seyid Cafer, Ferheng-i Istrılahat-ı Felsefî Sadra, s. 251, Vezaret-i Ferheng, çap-ı evvel, Tahran, 1379 ş.

[2] Asr, 1.

[3] Nehcü’l-Belağa, hutbe. 156, tercüme: Zamani, Mustafa, s. 370.

[4] Seyid, Rezi, Nehcü’l-Belağa, Nehcü’l-Belağa, hikmet. 118.

[5] Seyid, Rezi, Nehcü’l-Belağa, Nehcü’l-Belağa, hikmet. 21.

[6] Alk Meknizi, Müdüriyet-i Behreveri Ez Zaman, tercüme: Rızapur, Seyid Muhammed Rıza, naşir: Çame, çap-ı çarom, 1377 ş.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar