Gelişmiş Arama
Ziyaret
6574
Güncellenme Tarihi: 2015/01/07
Soru Özeti
neden kuranı kerimde olaylar o denli cüziyatlara kadar detaylı zikir ediliyor ve hazreti Musa (a.s) nın yaşamına, İslam peygamberinkine oranla daha fazla teveccüh edilmiştir?
Soru
İlahi ayetlerin açıklamadaki genel yöntemi, olayların cüziyatlarına değinmemek olduğu halde birçok ayetlerde çok cüzilere inmiş ve bazen de bunları tekrarlıyor. Örneğin hz. Musa (a.s.) ın kıssasını bütün detaylarıyla birkaç defa zikir ediyor. Bu peygamberin hayatına vermiş olduğu değeri bizim peygamberimizin (s.a.a.) hayatına vermemiştir. Veya birçok haletlerde; örneğin hazreti Süleyman ve Belkis ile ilgili olayları detaylı bir şekilde açıklıyor. Bu olayları bu denli geniş ve detaylı açıklamanın has bir nedeni ve hikmeti var mıdır?
Kısa Cevap
sorunun birinci kısmına cevap vermek için şöyle denilebilinir: bir hakikat veya kanun ve hükmü açıklamada onunla ilgili bütün nitelikleri ve detayları açıklanamaz. Bu mesele kuranı kerimde riayet edilmiştir. Zira eğer bir kanunda bütün incelikler ve detayların açıklanması söz konusu olmuş olsaydı Allah u Teâlâ her bir Müslüman’ın kendisine has davranış ve zamansal niteliklerini dikkate alıp kapsamlı ve müstakil bir kitap indirmesi gerekiyordu. Olumsuz olan bu neticeden dolayı ilahi ayetler gerçekçi ve mantıksal bir cilve alarak kuranı kerimin ayetleri birçok yerde kanun ve öğretilerini temsil ya teşbih ya kıssa kalıbında açıklıyor. Evet! Bazen de bazı nedenlerden dolayı bir hakikati veya kanunu açıklarken onun reel örneklerini zikir etmiştir. Kumar gibi. Kumar Arap milleti için büyük bir iftihar sayılıyordu. Öyle ki onun kötülük/pislik yönü kendileri için kapalı kalmıştı. Bu nedenle Allah bir ayette detaylı bir şekilde içki ve kumar hakkında açıklama yapmış bulunmakta. Böyleli (konuların) cüziyatlarını açıklamak külli konuşma kanuna ters değil, bilakis bu kanun doğrultusunda ve insanları hayret ve şaşkınlıktan çıkarmaktır.
Ama soru’nun ikinci kısmının cevabı; yani önceki kavimlerin kıssalarının kuranda zikir edilmesinin nedeni, çok açıktır. Zira geçmiş kavimlerin yaşamış oldukları olayları mütalaa etmek insanın önüne yeni ufuklar açıyor. Onların inhiraflarından ve başarısızlıklarından haberdar olmak, onlardan ders almak içindir ki onların yaşamış oldukları acıları bir sonrakilerin yaşamaması içindir.
Elbette bu olayların detaylı bir şekilde zikir edilmesinin felsefesi bağlamında birçok neden ve illetin var olduğuna işaret edilebilinir:
  1. Tarihte yaşanmış olayların detayının açıklanması peygamberin peygamberliğini ispatlayan icaz, tahaddi ve ilminin göstergesidir.
  2. Yahudi ve Hıristiyanların peygamberlerinin tarihinin anlatımıyla söz konusu peygamberlerin takipçileri için İslam dini ve kendi dinleri arasında müşterek noktaları görmek için ortam oluşturuyor ve bundan hareketle inatlığı kanara atarak gelip Müslüman olmaları;
  3. İtikadi meseleler, çok dakik ve somut değildir. Allah u Teala önemli şahsiyetlerin kıssalarını has durumlarda zikir ederek bu meseleleri sadeleştirip her kesin anlayabileceği bir seviyeye indirmek istemiştir. Allahın mutlak gücü bunların bir örneğidir ki hazreti İbrahim’i (a.s.) ateşten nasıl kurtardığında tecelli bulmuş;  
  4. Önceki kavimlerin yaşantısından ders ve ibret almak bu olayların açıklanmasına sebebiyet vermiş nedenler arasındadır.
  5. Öğretimin gerçekleşmesi için en güzel yöntemlerden birisi, konuları dolaylı anlatmaktır ki kıssaların nakil edilmesi bu yöntemin bir örneğidir. Kuranı kerim kıssalar kalıbında bu yöntemden yeterince istifade etmiştir. Bu bağlamda Hazreti İbrahim (a.s.) kendi kavmi için getirmiş olduğu deliler ve izlemiş olduğu yöntem ve onlarla kurmuş olduğu irtibat şekli bunun örneğidir. Sorunun son kısmına cevabın verilmesi için söylenmelidir: kuranı kerimde bir kişinin kıssasının zikredilmesi söz konusu kişinin faziletine delil olmadığı gibi isminin zikir edilmemesi de onun değersiz bir kimse olduğuna delil değildir. Zira bir taraftan kuranı kerimde olumsuz ve negatif kimselerin; firavun, ebu Leheb, Samiri ve şeytan gibi kimselerin, kıssaları zikir edilmiş ve diğer taraftan birçok ilahi peygamberin kıssası zikir edilmemiştir. Nedeni kuranı kerimin ilahi öğretileri açıklamadan gözetlediği hedef ve maslahatlardan başka bir şey değildir.
Sonuç itibariyle dikkate değer iki noktaya işaret ediyorum:
  1. Müslümanların beni İsrail kavmine benzerlikleri çok olduğu için hazret Musa’nın (a.s.) kıssası kuranı kerimde çokça tekrar edilmiştir. Bu konuya kuranın kendisi de işaret ediyor.
  2. Kuranın, nebiyi ekremin yaşamına değinmemiştir iddiası ön yargılı ve insaftan uzaktır. Zira ayetlerin nüzul sebeplerine dikkat edilirse kuranın birçok ayetinin, hazreti resul (s.a.a.), ehlibeytinin (a.s.) ve sahabenin yaşamının farklı alanları hakkında olduğu çok açık olarak görülecektir.
Ayrıntılı Cevap
Bu soruya cevap vermek için mümkün derecede soruyu tahlil ve eczalara ayırıp her birisini inceledikten sonra hepsinden elde edilen neticeyle son bir cevap vermek lazım.
Sorunun Birinci kısmı:
Kuran kerim ayetlerindeki külli ve umumu bakışın illeti nedir? Neden bazı yerlerde küllilinin ötesine gitmiş ve ayetler meselelerin cüziyatlarını da açıklamış?  Kuranı kerim ilahi bir iptir. İnsan türünün mutluluğu, saadeti ve kurtuluşunun mayasıdır.[1] Bu nedenle beşerin hidayeti için gerekli olan bütün kanunları içermesi gerekiyor. Hal böyle iken eğer kuranı kerimde ister nüzul dönemine ait insanların, ister sonraki dönemlere ait insanların reel örnek ve cüziyatlarının tümünü yazmış olsaydı her Müslüman’ın yaşantısının büyük bir miktarı için bir kitap inmesi gerekiyordu. Böyle bir şeyin mümkün ve mantıklı olmadığı açıktır. Öyle ise ne yapılmalı ve nasıl bir yol seçmeliydi?
Allah u Teâlâ kuranı kapsayıcı ve kurtarıcı bir nüsha olarak en güzel bir şekilde beşerin hidayeti için nazil etti. O külli kanunları açık bir şekilde veya örneklendirerek ve önceki toplumların yaşantılarını kıssalar kalıbında zikir ve reel örneklerini açıklamış, mezkûr ayetlerde zikir edilmiş küllilerle ilişkilendirmiştir ki insanlar, doğru yolu seçip çıkmazlıklardan kurtulabilsinler. Bu imam Sadık’ın (a.s.) buyurmuş olduğu şu sözünün; “bize düşen usulleri ve küllileri beyan etmektir. Size düşen ise usul ve küllilerden furuları çıkarmaktır”[2] tahakkuk bulmuşluğun aynısıdır.  
Ama bu sistemde furuları usullere döndürmek bazen çok zor veya gaflete maruz kalıyor. Bu durumda meseleyi örneklendirmek için bazı cüzileri küllere irca ederek meseleyi muhataplara uygulamalı olarak bildirmek kanun koyucunun vazifesidir. Örneğin Allah u Teâlâ bir ayette şöyle buyuruyor: “pisliklerden sakınınız”.[3] Ama içki ve kumar gibi bazı konular kuranın nüzul dönemindeki örfte pis oldukları belli değil ve normal[4] şeylerden biliniyordu. Allah u Teala başka bir ayette ki söz konusu ayetten belli bir müddet sonra inmiş, pis olan bazı mısdaklara (reel örneklere) işaret ediyor ve şöyle buyuruyor: kumar, içki ve … pisliklerdendir…”.[5]
Bu nedenle bazı cüziyatları açıklamak kitabın külliliğine zarar vermemekle kalmıyor, belki yeni ortaya çıkan meseleleri, kuranın külli kanunlarına irca etme yöntemini açıklamak için bir ortam oluşturuyor ve böylece inhirafların ve doğru olmayan tevillerin önüne geçiyor. Bu nedenle bazen kuranı kerim, bir hakikati (ve kanunu) açıklama hedefini güdüp mısdaklara (reel örneklere) asla değinmeyen maruf bilim kitaplarının tam tersine külli kanunları açıklamakla yetinmiyor, bilakis cüzilere de değiniyor.
Sorunun İkinci Kısmı:
Önceki kavimlerin destanlarının kuranda, kuran ayetleri kalıbında zikir edilmesinin illeti nedir? Daha önce işaret edildi ki bazı konularda meseleler cüzi ve somutlaştırılmış halette zikir edilmesi bir gerekliliktir. Hal böyle iken şöyle bir soru söz konusudur; bu cüzicilik –ki zikit edilmesi ve kuranda anlatılması bir gereklidir- neden başka bir şekilde değil, destanlar ve tarihi meseleler şeklinde gelmiştir? Acaba açık ve kesin bir şekilde Allah tarafından mısdaklarının açıklanması mümkün değil miydi?
İlkin teveccüh edilmelidir ki kuranı kerim tarihsel olayları tüm cüziyetlarıyla içine alacak tarihi bir kitap değildir. Bu kitap insanların hidayeti (ki kuranın temel hedefidir) için faydalı olan kısımları beyan ediyor. Bu nedenle öncekilerin destanlarını nakil etmek noktasında da bu hedefe riayet etmiştir.
Önceki kavimlerin yaşamış oldukları hadiseler, daha açık ve aydınlatıcı ufukları önümüze koyuyor ve bizi onların düşmüş inhiraflardan, kaymalarından ve olumsuzluklarından haberdar ediyor. Bu haberdarlılık ilerlememiz ve kalkınmamız için bir köprüdür. Böylece öncekilerin acı tecrübelerini yaşamış olmaktan kurtuluyoruz. Bu nedenledir ki dini metinlerde, önceki milletlerin tarihinde ve onların davranışlarında tefekkür etme vurgulanmıştır.[6]
Burada örnek babından dikkate şayandır ki kuran ayetlerinde destan ve kıssaların nakil edilmiş olmalarının bazı hikmeti ve zarifliklerine dikkat çekiyoruz.
  1. Tarihte yaşanmış olayların detayının açıklanması peygamberin peygamberliğini ispatlayan mucize, tahaddi ve ilminin göstergesidir. Zira bu kuranı kerimde zikir edilmiş olan bazı konuları başka hiçbir semavi kitapta bulamazsınız. Bunun kendisi peygamberin (s.a.a.) önceki peygamberin tarihleri hakkındaki bilgisinin ilahi bir bilgi olduğunu açıklıyor. Zira olağan insanlar, bir zihniyete ve mütalaaya sahip olmaksızın bu meseleleri derk etme ve bu gizli hakikatleri açıklama yetisine sahip değillerdi.    
  2. Peygamber (s.a.a) döneminde Müslüman olamayıp Allaha tapanların çoğu Yahudi ve Hıristiyanlar idi. Onların inandıkları peygamberlerin tarihini ayetler kalıbında nakil edilmesi peygamberin risaleti tebliğ  etme hedefi doğrultusunda idi. Ayriyeten onların uyanmaları için bir ortam hazırlıyordu. Onlar peygamberin (s.a.a.) fikirsel ufkunu, kendi peygamberlerinin ufkuna yakın olduğunu ve peygamberin (s.a.a), kendi peygamberleri (a.s) hakkındaki bilgisini müşahede ederek onu tasdik etmelerine ve İslam dinine temayüllerini sağlamaya neden oluyor ve nihayet peygambere düşmanlık yapmaktan, inatlıktan el çekerler ve Müslümanları savunmaya başlıyorlardı. Müslümanların Habeşistan’a yapmış oldukları hicrette müşahede ettiğimiz gerçekler bunun bir örneğidir.[7]
  3. İtikadi meselelerin birçoğu ince olduğu için derk edilmesi kolay değildir. İnsan has bir konuma girmedikçe onları derk edecek kabiliyette olamıyor. Allah u Teâlâ geçmiş peygamberlerin yaşamından bazı cüziyatları zikrederek fikirsel ve inançsal konuların anlaşılmasını kolaylaştırır, anlaşılır ve hissedilebilinir şekle sokarak Müslümanların ihtiyarine sunuyor. örneğin; Allahın iradesinin mutlaklılığı[8] inançsal meselelerden bir meseledir; bu iradenin mutlaklığı Hz. İbrahim’in (a.s.) kısasında zuhur buluyor ki söz konusu mutlak irada Nemrutun ateşinin Hazreti İbrahim’i yakmasının önüne geçiyor. Hakeza; Âdem (a.s.) in şeytan vesilesiyle nasıl kandırıldığı meselesi de bu ince meselelerdendir. Şeytanın insanın tefekkürüne nasıl ve hangi yollarla nüfuz ettiğini ve cennetten Âdem’i (a.s.)[9] nasıl çıkarttığını anlatıyor. Onun oradan çıkartılmasına sebep olan şey onun yasaklanmış ağaçtan istifade edilmesiydi. Bu destan çok içerikli ve açık bir şekilde beyan edilmiştir.
  4. Önceki kavimlerin tarih ve kıssalarının kuranı kerimde zikir edilmesinin nedeni mezkur nedenlerin daha ötesinde bir nedeni vardır ki ola şudur; bizlerin onlardan ibret ve ders almamızdır. Bu neden o denli önemlidir ki kuranı kerimin kendisi bizatihi açık bir şekilde beyan etmiştir: “Ant olsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır”.[10]
İbret verici olanlardan en tesirlisi ilahi azabın beyan edilmesidir ki önceki kavimlerin göstermiş oldukları nankörlüklere karşı kendilerine nasip olmuş ve kuranın farklı yerlerinde bu azaplara işaret edilmiştir. Semud’un saikesi (gök gürültüsü) veya Nuh’un (a.s.) tufanı gibi.
  1. Toplumsal adaplar, öğretim, istidlal ve… gibi bir çok konuları bu gibi destanlardan ve kıssalardan istifade edilebiliniyor. Zira gayri müstakim öğrenim eğitim ve öğretimin en etkili yöntemlerden birisidir ki tesirini elden vermiyor ve kolay unutulmuyor. Bu yöntemde öğrenci kendini destan ve kıssanın şahsiyetlerinin yerine koyuyor ve öğretmeninin öğretilerini daha dakik bir şekilde derk ediyor. Bu nedenle bu yöntem muhatapları daha şiddetli bir şekilde öğretilere bağlı kalmalarını gerekli kılıyor.
Bu çeşit açıklamaları birçok destan ve kıssalarda müşahede edebiliyoruz. Hazreti İbrahim (a.s.) kendi kavmi için getirmiş olduğu deliler ve izlemiş olduğu yöntem ve onlarla irtibat şekli bunlardan birisidir. Elbette kıssa ve destanların zikir edilmesinde daha nice başka hikmetler vardır ki daha fazla bilgi için tefsir ve “Enbiyaların Kıssaları” unvanında yazılmış kitaplara müracaat ediniz.
Sorunun Üçüncü Kısmı:
Neden hazret Musa (a.s.) ile ilgili konular o denli dikkate alınmış, önem verilmiş ve kuranı kerimin farklı yerlerinde tekrar tekrar beyan edilmiştir. Ama peygamberimizin (s.a.a) hayatına bu denli dikkat edilmemiş ve önem verilmemiştir?
Kuranı kerim nur ve hidayet kitabıdır. Onda beyan edilmiş olan her ne varsa insanın hidayeti için gerekli olan konular doğrultusundadır. Bu nedenle eğer kuranı kerimde bir konu tekrar edilmiş ve üzerine tekitle durulmuş ise söz konusu hedefin tahakkuku içindir. Zira bir konu muhtelif münasebetlerden dolayı farklı yöntemlerle beyan ediliyor ki öğreticiliği muhataplarda daha fazla etkili olsun.
Bu arada şöyle denilmesi mümkündür: kuranın hazreti Musa (a.s.) ve beni İsrail oğullarının yaşantılarına çok teveccüh etmesi bu toplumun yaşamının çok muhtelif yönlerinin olması ve hadden fazla Müslümanların hayatına müşabih olduğundandır.
Örneğin: İslam’da gerçekleşen bedir savaşı Talut (a.s.) meselesine çok benziyor. Tarihi bilgilere göre her iki ordunun (Talut ile) savaşçı asker sayısı ile peygamber (s.a.a.) ile savaşçı asker sayısı aynı idi, yani her ikisinin de 313 kişi idi. Her ikisi de müşriklerden büyük bir orduya karşı savaştılar ve nihayet başarılı oldular.[11] Kuranı kerim Talut ve onunla birlikte olanların kıssasını anlatıyor ve o küçücük grubun kâfirlerden sayısı çok olan bir gruba karşı göstermiş olduğu mertliklerini ve sabırlarını övüyor ki Müslümanlar için birer örnek olsunlar.
Birçok rivayetlerde imam masum (a.s.) bu benzerliğe işaret ediyor. Rivayetlerin birisinde ümmete hitaben şöyle gelmiş: “sizde beni İsrailliler gibisiniz. Onların işlerini yapacaksınız”.[12]  
Ama İslam peygamberi hazreti Muhammed  (s.a.a.) hakkında demeliyim ki;
Her ne kadar kuranı kerimde açık bir şekilde Allahın son payamını getiren peygamberin ismi mükerrer zikir edilmemiştir. Ama ayetlerin nüzul sebebine dikkat edildiğinde, peygamber, (s.a.a), ehlibeyti ve ashabı hakkında nazil olmuş olan ayetlerin sayısı hazreti Musa dönemiyle alakalı olan ayetlerin sayısından çok daha fazla olduğunu müşahede edebiliriz. Aslında hazreti resulün (s.a.a.) yaşam hikâyesi ve onun hidayetteki rolünü hazretin kendi döneminde araştırılması gerekiyor ve bunların büyük bir kısmı kuranda dikkate alınmıştır.
Dikkate şayandır ki birçok peygamberin (a.s.) hayat hikâyeleri kuranı kerimde zikir edilmemiştir. Ama bu konu onlar için bir zaaf noktası sayılmıyor. Zira bütün ilahi enbiyalar kâmil, takvalı insanlardır ve ilahi iradeyle her çeşit ayıp ve yetişkinsizlikten uzak kalmışlardır. Diğer taraftan kuranı kerim bazı kimselerin hayat hikâyelerinden bahis ediyor ki en menfur ve ilahi dergâhtan tart edilmiş kimselerdir. Açıktır ki onların isimlerinin kuranda zikir edilmesi onların faziletliliklerine delil değildir ve kuranı kerim sadece bazı maslahat ve bazı hedefleri dikkati nazarda tutarak onların yaşam hikâyelerini anlatmıştır.
Buna binaen kuranı kerim hidayet kitabı olma hesabiyle bazen peygamberlerin, bazen (Zül-Karneyn ya hazreti Meryem’in babası Umran gibi) Allahın kendilerinden razı ama peygamber veya nebi olmayan kimselerin, bazen (firavun ve iblis gibi)   menfur ve Allahın gadabına uğramış varlıkların hayat hikâyesini anlatmayı gerekli kılıyor. İşte bu hedefin kendisi bazen sebep oluyor ki kuranı kerim (Hazreti Musa’nın kıssası gibi) bir kıssayı birkaç defa beyan etsin. Bazen de (Hazret Âdemin cennete girme kısası gibi) bir kıssayı farklı olaylarda işaret konusu yapsın (ki üç defa beyan edilmiş) veya (hazreti Âdem’in yaratılış ve Allahın meleklerle konuşması ve onların hak Teâlâ’ya karşı yaptıkları ihtirazları gibi) bir meseleyi de sadece bir defa açıklasın.   
Kaynakça:
  1. Hilli, ibn. İdris, “es-Serair”, baskı, 1, Müesese-i Neşri İslami, 1411, h.k.
  2. Hilli, Yahya bin. Said, “el-Cami-u liş-Şerayi-i”, neşri müesese-i Seyid-u şuheda, 1405, h.k.
  3. Subhani, Cafer, “Ferazhayi ez Tarih Paeymberi İslam”, Neşri Meşar, 1375, h.ş.
  4. Sullem b. Kays Hilali, “Esrar-i Ali Muhammed”, baskı, 2, int. El-Hadi, 1418, h.k.
  5. Kazi ibn. Berrac, “el-Muhezzeb”, neşri camia-i Müdderisin-i Hawze-i ilmiye-i Kum, 1406, h.k.
  6. Muhammed Sadık Necmi ve Haşemi Hureysi, “Şınaht-i Kuran”, Kum: int. Medinetu’l – İlm, 1402, h.k.
  7. Allame Tabataba-i “el-Mizan fi Tefsiril Kuran”, farsça tercüme.
 

[1] “Bu (Kur'an), insanlar için bir açıklama, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet ve bir öğüttür”. (Ali İmran 138). “Gerçekten bu Kur'an en doğru olan yola götürür”. (isra, 9).
[2] Ahmet b. Muhammed b. Ebi Nasr, Ebal-Hasan er-Rızaédan (a.s.) naklen şöyle diyor: “alayna ilkaul usuli ileykum, ve aleykum et-tefri-u”, Hilli, ibn. İdris, “es-Serair”, c. 3, s. 575; el-Hilli, Yahya b. Said, “el-Cami-u liş-Şerai-i”, s. 4.
[3] “Fectenibu’r-ricse”; putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının” (hac 30).
[4] Muhammed Sadık Necmi ve Haşemi Hureysi, “Şınaht-i Kuran”, s. 78.
[5] Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir”. (Maide, 90).
[6] Örneğin aşağıdaki ayetlere müracaat ediniz: “Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahiy ettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Yusuf 109); rum, 9-42; Muhammed, 10; Gafir, 21 ve 82.
[7] Subhani, Cafer, “Ferazhayi ez Tarih-i İslam”, s. 128.
[8] Tabatabai, Muhammed Hüsyin, “el-Mizan fi Tefsiril- Kuran”, c. 1, s. 120.
[9] Bakara, 35
[10] Yusuf, 111.
[11] Subhani, Cafer, “Ferazhayi ez Tarih-i İslam”, s. 222.
[12] Bkz. Süllem b. Kays, Hilali, “Esrari Ali Muhammed”, s. 242 ve 528.
Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar