Gelişmiş Arama
Ziyaret
9249
Güncellenme Tarihi: 2010/08/08
Soru Özeti
Taşlama hükmünün tarihsel geçmişi nedir? Bu zamanda böyle bir hükmü uygulamak İslam’ın zararına değil midir?
Soru
Taşlamanın geçmişi nedir? Diğer insanların İslam’a yönelik bakışını olumsuz kılacağından bugün bu meselenin uygulanmaması gerektiğini düşünmüyor musunuz?
Kısa Cevap

“Taşlama” veya “recim” cezası İslam öncesi diğer millet, kavim ve dinler arasında yaygındı. İslam’da da bu tür yaptırımlar; şerî, kesin ve katî bir ceza sıfatıyla çok ağır bir takım suçlar için öngörülmüş ve Peygamber-i Ekrem’den (s.a.a) nakledilen birçok rivayette de ona vurguda bulunulmuştur. İslam’ın böyle bir cezayı uygulamadaki hedefi; toplumun ıslahı, suça bulaşmaktan kaynaklanan anarşistliklerin giderilmesi, suçlu ferdin temizlenmesi ve bu suç neticesinde ferdin bulaştığı günahın bağışlanması, toplumda adaleti uygulamak, büyük ve temelleri sarsan sapkınlıkları engellemek ve toplumu korumaktır. İslam’ın bakışında bir evli kadının veya evli erkeğin zina etmesinin cezası, bir takım özel şartlar kaydıyla recimdir. Eğer bir yerde bu hükmün yahut başka hükümlerin uygulanması İslam’ın zarar görmesine neden olursa, veliyy-i fakih veya şeriat hâkimi İslam ve İslam düzeninin maslahatını gözeterek bu hükmün uygulanma niteliği yahut onun esasen değiştirilmesi hakkında kararlar verebilir.

Ayrıntılı Cevap

Taşlama veya “recim”in geçmiş ve tarihi hakkında bilgi edinmek için tarihî metinler ve İslam öncesi dinlerin kitaplarına bakmak gerekir. Bugün elde olan en geçmiş dinlerin en kadim kitaplarında recimden suçlu fertlere verilen cezalardan biri olarak bahsedilmektedir. Tevrat’ta defalarca bu cezadan bahsedilmiş ve evlenmeden önce zina eden bir kız hakkında şöyle yer almıştır: “…O zaman kızı baba evine getirsinler ve şehir halkı onu ölünceye dek taşlasınlar; zira o İsrail oğulları arasında çirkinlik yapmış ve baba evinde zina etmiştir. Bu şekilde kötülüğü aranızdan[1] uzaklaştır.” Aynı şekilde kocası olan bir kadının zina yapması ve tersi hakkında şöyle belirtilmiştir: “Eğer bir erkek kocası olan bir kadınla yatar durumda yakalanırsa (kadın ile yatan erkek ve de kadın), o zaman her ikisi ölsünler. Bu şekilde İsrail oğullarından kötülüğü uzaklaştır.”[2] Peygamber (s.a.a) Medine’ye hicret ettiği zaman bir grup Yahudi zinanın hükmünü sormak için Peygamberin (s.a.a) yanına geldi ve ondan sonra Maide suresinin 41. ayeti ve ilgili ayetler nazil oldu. Macera şöyle gelişir: Hayber bölgesinden meşhur Yahudi bir kadın onların soylularından bir erkek ile zina eder. Her ikisinin de eşi olmasına rağmen Yahudi âlimleri o ikisinin toplumsal makam ve mevkileri nedeniyle kendilerini taşlamak istemez. Bu amel için daha hafif bir hükmü olması halinde icra etmek için Peygamberin (s.a.a) yanına gelirler. Ama Peygamber (s.a.a) aynı hükmü dile getirir ve bu hüküm Tevrat’ta da bulunmaktadır neden onunla amel etmiyorsunuz diye buyurur. Onlar bu hükmün Tevrat’ta yer aldığını inkâr ederler. Allah Resulü (s.a.a), İbn. Hürya adında Yahudi âlimlerinden birini çağırır ve onun yemin içmesinden sonra kendisinden bu hususu sorar. O da böyle bir hükmün Tevrat’ta yer aldığını belirtir. İslam Peygamberi (s.a.a) de o kadın ve erkeği Medine mescidi önünde recim eder.[3] Dolayısıyla İslam’dan önce öldürme ve recim hükmü diğer dinler ve milletler arasında bir takım farklılıklar ile icra edilmekteydi.

İslam’da Taşlamanın Hükmü:

Her ne kadar eşleri olanların yaptığı zina hakkında taşlama hükmüne Kur’an’da işaret edilmemişse de bu mesele Peygamberin (s.a.a) sünnetiyle ispatlanmıştır. İmam Ali (a.s) bir kadına kırbaç ve recim hükmünü uygulamış ve şöyle buyurmuştur: Onu Allah’ın kitabına göre kırbaçladım ve Allah Resulünün sünnetine göre de recim ettim.[4] Nakledildiği üzere ikinci halife şöyle demiştir: Eğer insanların filan, Kur’an’a bir ayet ekledi demesinden korkmasaydım, “yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ederlerse, taşlanmalıdırlar” diye recim ayetini getirirdim. (Elbette Kur’an’da böyle bir ayetin varlığı tüm sahabeler tarafından ret edilmiştir ve Kur’an’da bu ayetin bulunduğuna dair iki insan dahi tanıklık etmemiştir).[5] Recim hükmü, zina eden evli erkek ve kadının cezası olarak gelmiş ve tüm İslam âlimleri onun hakkında ittifak etmişlerdir.[6] İslam’ın cezalarından olduğu için uzlaşılır ve bağışlanır değildir. Hatta tarafların veya bir başkasının şikâyeti olmasa dahi icra edilmelidir.[7] Peygamber-i Ekrem (s.a.a) rahmet ve şefkat peygamberi olması nedeniyle, kendisi önünde dört defa zina (evli kadın ve erkek zinası) ettiklerini itiraf eden şahıslar hakkında recim hükmünü uygulamaktan sürekli rahatsızlığını aksettirir ve şöyle buyururdu: Eğer bu şahıslar itiraf etme yerine tövbe etselerdi, kendileri için daha iyi olurdu (Maiz’in olayı). Ama bu suç ispatlandığı her durumda batınî eğiliminin aksine onu icra ederdi. Peygamber (s.a.a) ve İmam Ali (a.s) zamanında recim edilen fertlerin macerası ve bu hususta gelen rivayetler[8], İslam’ın görüşünün her zaman çok zor kayıt ve şartlar koyarak bu günahın ispatlanma imkânını en aza düşürmek ve çirkinliğinin gitmemesi ve fertlerin recim edilmemesi için bu hükmün az icra edilmesi olduğunu göstermektedir. Şii fıkhına göre yazılmış İslam Cumhuriyeti yasalarında da evlilerin yaptığı zinayı ispatlamak için İslam’ın öngördüğü bu şartlar göze çarpmaktadır. Bu şartların bazılarına işaret ediyoruz:

1- 74. Madde: Recme veya kırbaçlanmaya sebep olan zina, dört adil erkeğin yahut üç adil erkek ve iki adil kadının tanıklığıyla ispat olur.[9]

2- 76. Madde: Tanıkların tanıklığı açık ve iphamsız olmalı ve gözleme (görmek) dayalı olmalıdır.

3- 78. Madde: Zaman ve mekân açısından hususiyetlerin beyanında tanıkların sözlerinde tutarsızlık olmamalıdır (aksi takdirde tüm tanıklar iftira atma suçundan kırbaçlanırlar).

4- 79. Madde: Tanıklar zaman aralığı olmadan tanıklık etmelidir (aksi takdirde tüm tanıklar iftira cezasına çarptırılırlar).[10]

Hatta şahıs itiraf ettikten sonra inkâr ederse recim cezası kaldırılır. İmama Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Eğer bir şahıs had vurmayı gerektiren bir günahı itiraf eder ve sonra inkâr ederse, ona had (kırbaç) vurulmalıdır. Ama günah, recmi gerektiren evlilerin zinası olursa, inkâr edildikten sonra recim uygulanmaz.[11] Recmi gerektiren bir günahı ispat etme yolundaki bu zorlamalar o kadar çoktur ki bazıları, bir şahsın kendi aklı ve iradesiyle itiraf etmesi dışında böyle bir şeyin belki de hiçbir zaman ispatlanmayacağını söylemişlerdir.[12] Enteresan olan ise İslam’ın böyle cezaları yasalaştırmasındaki hedefinin intikam istemi ve şiddet yaratmak olmamasıdır. Aksine diğer İslam kanunlarında olduğu gibi böyle cezaların belirlenmesi ve icra edilmesinde de yüce hedefler mevcuttur. Bu hedeflerin bazılarına işaret ediyoruz:

1- Toplumun Islahı: (Şartlar gerçekleştiğinde) Evli olup zina yapanları hiçbir tereddüt etmeden böyle bir ağır cezaya çarptırmak kanunda yer alırsa, bu suçu işlemeye yakın olan fertler bunun sonucunda bulunan ağır cezayı görerek buna asla teşebbüs etmez.

2- Suç İşlemekten Kaynaklanan Anarşizmin Giderilmesi: Toplumda vuku bulan her suç toplumun düzenini bozar ve toplumu sorun ve ıstıraba duçar kılar. Cezaların icra edilmesinin ilk neticesi, toplumda suç işlemeden kaynaklanan anarşizmin giderilmesidir.

3- Suçlu Ferdin Temizlenmesi ve Günahların Bağışlanması: Suç ve günah bir tür kirlenme ve lekelenmedir. Suç işlemek günahkâr şahsın kirlenmesine neden olur. Bu kirlenme, sadece onunla uyuşan bir yaptırım ve cezayla temizlenebilir. Rivayetlerden istifade edildiği üzere bir günahın cezasının bu dünyada icra edilmesiyle, günahkar şahıs söz konusu günahtan arındırılır ve temizlenir. Birçok günahlar (insanların hakkı hariç) gerçek bir tövbeyle bağışlanır.

4- Toplumu Korumak ve Muhafaza Etmek: Suçlunun cezasının icra edilmediği bir toplumda suç ve günah işlemek, suçlu fertlerin suç işlemede cesaretlenmesine ve neticede de suç ve cinayetin ve insanların mal, can ve namusuna tecavüz edilmesinin yaygınlaşmasına ve toplumun sağlığının yok olmasına neden olur. Oysaki yaptırımların ve İslam’ın tayin ettiği cezaların tam ve zamanında uygulanması temiz ve takvalı insanları insanî usul ve değerlere riayet etmeye teşvik eder. Aynı şekilde bu, fırsat kollayan suçlulara hangi akıbetin kendilerini beklediğini görmeleri ve böyle eylemlere bulaşmamaları için bir uyarıdır. Böyle olunca da toplumda suç ve günaha bulaşma oranı aşağı düşer ve sosyal güvenliğin yükselmesine neden olur.

5- Toplumda Adaleti Uygulamak: Suç ve günaha karışmak, başkalarının haklarına tecavüzde bulunmak ve onlara zulüm etmek demektir. Adilce cezaların uygulanmasıyla adalet sağlanır. Yani bir zulüm gerçekleştiği takdirde, onun giderilmesi için ona uygun bir ceza gözetilmiştir. O halde her ceza bir takım olumluluklar taşır ve recim de bundan müstesna değildir. Taşlamayı çok caydırıcı bir hüküm olarak niteleyebiliriz. Bu hüküm, Peygamber (s.a.a) ve Ali’nin (a.s) tüm yönetimleri döneminde şahsi itiraflarıyla sadece birkaç ferde uygulanmıştır. Ama hadleri (ceza ve yaptırımları) uygulamak bir yer yahut yerlerde İslam’ın zarar görmesine neden oluyorsa, masum imam ve veliyy-i fakih İslam’ın daha önemli çıkarları için geçici olarak hadlerin uygulanmasını erteleme veya başka bir takım özel tarz ve şekilleri uygulama yetkisine sahiptir. Hz. İmam şöyle buyurur: … Hâkim, yol üzerinde olan bir mescit yahut evi yıkıp parasını sahibine verebilir. Hâkim, gerekli zamanlarda mescitleri geçici olarak kapatabilir ve ibadetle ilgili olsun veya ibadetle ilgili olmasın varlığı İslam’ın maslahatına ters düşen her hususu durumu böyle olduğu müddetçe engelleyebilir. Devlet, İslam ülkesinin maslahatına aykırı olduğuna karar verdiği durumlarda ilahî önemli farzlardan olan haccı geçici olarak engelleyebilir.[13] Bir başka yerde ise şöyle buyurmaktadır: … İslam’da düzenin maslahatının her şeyden öncelikli olduğu ve hepimizin ona tabi olmamız gerektiğine dair bu basit hususu, halk için aydınlatmalılar.[14] Bundan dolayı şöyle söylemeliyiz: Her ne kadar ilahî hükümleri icra etmede bir takım odak, siyasî grup ve fertlerin temelsiz eleştiri üretmelerine önem vermemek gerekse de, bir zaman diliminde bu hükmün uygulanması İslam düzeninin maslahatlarına aykırı olursa, veliyy-i fakih bu hükmün başka bir şekilde uygulanması için emir verme yetkisine sahiptir.



[1] Kütüb-ı Ahd-i Atik, Çap-ı London, s. 373. (Sefer-ı Turiye, Müsenna, fasl-ı bist-i dovvom ve aye-i 21 ve 22).

[2] Kütüb-ı Ahd-i Atik, Çap-ı London, (Sefer-ı Turiye, Müsenna, fasl-ı bist-i dovvom ve aye-i 23).

[3] Tercüme-i el-Mizan, Allame Tabatabaî, c. 5, s. 543 ve 544.

[4] Nakd ve Tafri’at; Ayetullah Seyyid Muhammed Vahidî (r.a), s. 29.

[5] Envaru’l-Fekahe, Nasır Mekarim Şirazi, Kitab-ı Hudud, s. 281.

[6] Cevahiru’l-Kelam, Necefi, c. 4, s. 318. el-Mekasidü’ş-Şer’iyye lil-Ukubat fi’l-İslam, Dr.

asanî el-Cundî, s. 637.

[7] Tesir-ı Zaman ve Mekan ber Kevanin-ı Cezaî İslam, Hamid Dehkan, s. 129.

[8] Vesailu’ş-Şia, Hür Amılî, c. 18, s. 347.

[9] Tahrirü’l-Vesile, c. 2, s. 471, mesele. 9.

[10] Şerh-ı Kanun-ı Mucazat-ı İslamî, Seyyid Fettah Murtezevî, s. 32-43.

[11] Vesailu’ş-Şia, Hür Amılî, c. 18, s. 318-319..

 

[12] Tesir-ı Zaman ve Mekân ber Kevanin-ı Cezaî İslam, Hamid Dehkan.

[13] Hukumet-i İslamî, İmam Humeynî (r.a), s. 233 ve 34.

[14] a.g.e., s. 464.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar