Gelişmiş Arama
Ziyaret
12298
Güncellenme Tarihi: 2009/12/20
Soru Özeti
Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
Soru
Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
Kısa Cevap

Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Dünya yaşayışı, insanların hidayeti ve ilerlemesi için sebep ve sonuç düzeni üzerine kurulduğu, yine insanların doğal ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılandığı için Allah'ın, hidayet, mağfiret, bağışlanma, yakınlaşma ve insanın yücelmesi gibi manevi feyizleri belli bir düzen üzerine kurulu olup belli başlı sebeplerle insana ulaşmaktadır. Ve bu vesileler olmadan insanın bu inayetlere nail olması ve ilahi yakınlaşmaya (kurb) ulaşması mümkün değildir. Çeşitli ayet ve hadislerde bu sebeplerin neler olduğu açıklanmıştır. İlahi dergâha ulaşmak (kurb) bunlar olmaksızın mümkün değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya cevap verebilmek için önce vesile ve vasıtanın manasına bakmak lazım.

Allame Tabatabai, 'Ey iman edenler! Allah'tan çekinin ve Ona vesile edinin[1] ayet-i kerimesinde geçen Allah katında vesilenin manası hakkında şöyle buyuruyor: 'Allah katında vesilenin hakikati Allah'ın gösterdiği yoldan gitmektir. Şöyle ki: 1- Onun ahkamını bilmek gerekir. 2- Ona ibadet etmek gerekir. 3 Ahlak erdemlerini bulmaya çalışmak ve müstehaplara amel etmek gerekir… Vesile bir çeşit vuslattır. Vuslat ise mekan ve cismaniyyetten münezzeh olan Allah-u Teala konusunda Allah'la kul arasında irtibat kurmak için manevi vuslat ve irtibattır. [2] Allah'la kul arasında bu bağ kişinin kendi sunacağı amelleri ve kulluğu olacağı gibi Allah’a kullukta en yüksek mertebelere gelmiş Peygamberlerin ve onların vasilerinin muhabbet ve bağlılığı da olabilir. Çünkü bu muhabbet ve bağ insanı kötülüklerden ve şirkten kurtarıp onun Allah’a yönelmesini sağlar Nitekim Allah’ın kesin iradesi kullarının bu mukaddes insanlar vasıtasıyla hidayet edilmelerine onlara boyun eğip onların muhabbetini kalplerinde canlı tutmalarına yöneliktir.'

 

Tefsir-i Nümune'de ise söz konusu ayet hakkında şöyle yazılmaktadır:

'Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Onların en önemlisi Allah'a ve Peygambere (s.a.a) iman etmek, cihad etmek ve namaz, zekat, oruç gibi ibadetler, Allah'ın evini ziyaret, sıla-i rahim, gizlide ya da açıkta Allah yolunda infak ve her güzel ve hayırlı iştir… Yine Peygamberlerin, İmamların ve Allah'ın salih kullarının şefaatleri de Kur'an'ın açık buyruğuyla Allah'a yakınlaşmaya neden olduklarından tevessül kavramının geniş kapsamına girmektedirler. Peygamber ve İmam'ı takip etmek, Onların izinden gitmekte tevessüldür. Zira bunların tümü, hatta Allah'ı Peygamber, İmam ve Salih insanların makamlarına yemin verdirmek insanı Allah'a yakınlaştırmaktadırlar…'[3]

 

Bütün bunlar gösteriyor ki, Kur'an'ın Allah'a yakınlaşmak için muttakilere emrettiği vesile ve tevessülden maksadı böyle bir manadır.

 

Yukarıda ki ayetin yanı sıra Yusuf suresinin 97. ayetinde de şöyle buyruluyor: '(Yusuf'un kardeşleri) dediler ki: Ey babamız! Allah'tan suçlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten yanlış bir harekette bulunduk.'

 

Tövbe suresinde de Hz. İbrahim (a.s)'ın babası (amcası) hakkında yaptığı istiğfar konusu Peygamberlerin (s.a.a.) dualarının başkalarının günahlarının bağışlanması hakkında ki önemini ortaya koymaktadır.[4]

 

Şii ve Sünni kaynaklarında gelen birçok rivayette tevessülün lüzum ve önemi belirtilmiştir.

 

Ehl-i Sünnet yazarlarından Semhudi 'Vefa-ul Vefa' adlı eserinde şöyle yazıyor: 'Resul-u Ekrem (s.a.a)'den , Onun makam ve şahsiyetinden hem yaratılmadan önce, hem doğduktan sonra, hem ölmeden önce, hem de öldükten sonra berzah aleminde ve kıyamette yardım ve şefaat istemek caizdir.'[5] Semhudi bunları söyledikten sonra Hz. Adem (a.s)'ın Resul-u Ekrem (s.a.a)'e yaptığı tevessülü Ömer b. Hattap'tan şöyle rivayet ediyor: 'Adem, İslam Peygamberinin gelecekte yaratılacağını bildiğinden Allah'a şöyle arzetti: Allahım! Muhammed'in hatırı/hakkı için senden beni bağışlamanı diliyorum.'[6] Yine aralarında Nesai ve Tirmizi gibi bir grup sünni raviden şu hadisi naklediyor: 'Gözleri görrmeyen biri hastalığının iyileşmesi için Allah Resulünden (s.a.a) kendisine dua etmesini istedi. Allah Resulü de (s.a.a), ona şöyle dua etmesini emretti: Allahım! Senden rahmet peygamberinin hatırına dilekte bulunuyor ve sana yöneliyorum getiriyorum. Ey Muhammed! Ben Allah'ın karşısında dileğimin yerine gelmesi için seninle Allah’a yöneliyorum. Allahım! Peygamberini bana şefatçi kıl.'[7]

Beyhaki'den de şöyle nakleder: İkinci halife döneminde iki yıl kuraklık oldu. Bilal bir grup sahabeyle Peygamberin kabrinin yanına gidip şöyle dedi: 'Ey Peygamber! Ümmetin için yağmur iste, zira (susuzluktan) helak olacaklar[8]... '[9]

 

Burada şöyle bir soru çıkıyor karşımıza: Neden vesileye ihtiyaç duyuyoruz? Bunun cevabı şudur: Dünya, insanların hidayeti ve tekamülü için sebep ve sonuçlar ilişkisi üzerine kurulmuştur. İnsanın ihtiyaç duyduğu şeyler maddi, hatta maddi olmayan sebeplerle karşılanmaktadır. Vesileler gerçekte Allah'a yakınlaşmanın sebepleri sayılmaktadır, zira Allah-u Teala'nın hidayet, mağfiret, bağışlama gibi manevi inayetleri de belli bir düzen içinde insanlara nazil olmaktadır. Allah'ın hikmetli iradesi bunların sebeplerle insanlara ulaşmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla nasıl ki maddi alemde, neden Allah dünyayı güneşin vasıtasıyla aydınlatıyor, neden insanların susuzluğunu su vasıtasıyla gideriyor, neden vasıtalar olmadan yaratıklarının bu ve diğer ihtiyaçlarını kendisi gidermiyor gibi sorular yersiz ise mana aleminde de Allah-u Teala mağfiret, yakınlık ve hidayetini neden vesilesiz olarak kullarına ulaştırmıyor diyemeyiz. Kısacası bitki, eğer su, toprak, ışık vb. vesileler olmadan yeşeremezse insane da ilahi inayetin vesileleri olmadan güzel hedeflere ulaşamaz.

 

Şehid Mutahhari diyor ki: Allah'ın fiili bir düzen üzeredir. Yaratılış düzenine itina etmeyen kimse sapmıştır. Bu yüzden Allah-u Teala günahkarları Resulünün (s.a.a) yanına gitmeye yönlendirmiştir. Bu şekilde kendileri mağfiret diledikleri gibi Allah Resulü (s.a.a)'den de kendileri için mağfiret dilemelerini istiyorlar. Kur'an- Kerim buyuruyor: “Nefislerine zulmettikten sonra sana gelerek Allah'tan bağışlanmayı dileselerdi, Resul de onlar için istiğfar dileseydi, elbette Allah'ın tövbeleri kabul edici rahim olduğunu görür, anlarlardı.”[10]'[11]

 

Bu ilahi sünnet gereğince ayet ve rivayetlerde (sünnette) vesile edinmek, bağışlanma ve yakınlaşma vasıtalarına tevessül etmek konusu üzerinde çok durulmuştur.

 

Allah-u Teala buyuruyor: 'Ey İman edenler! Allah'tan çekinin ve Onun için vesile edinin.'[12]

 

Allame Tabatabai, şefaat konusunda şefi'nin (ilahi şefaatin vasıtaları) önemini şöyle açıklıyor: 'Şafi'e tevessül eden kimsenin gücü yalnız başına hedefine ulaşması için yeterli değildir. Bu yüzden kendi gücünü Şefi'ininkiyle birleştiriyor. Ve sonuçta gücü bir kaç katına çıkararak istediğine ulaşmaktadır. Eğer bu işi yapmasaydı ve yanlız kendi gücüyle bunu yapmaya kalksaydı maksadına ulaşamazdı; çünkü kendi gücü yanlız başına eksik, zayıf ve yetersizdir. Şefaat sebebi tamamlamak için bir vesiledir...[13]

 

Son olarak belirtmek gerekir ki:

1-     İnsanın maddi ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılanır. Ancak bu, dua ve tevessül gibi manevi sebeplerlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında herhangi bir rolü olmayacağı anlamına gelmez. Manevi sebepler bazen sebepleri oluştururlar bazen de sebepleri yok ederler. Yani kimi zaman hacetin yerine gelmesi maddi sebeplerden dolayı olsa da bu sebepleri sağlayan[14] şey yine dua, tevessül vb. şeylerdir. Kimi zamanda dua vb. şeyler maddi sebeplerin etkisini ortadan kaldırmaktadır. Örneğin ateşin özelliği yakmak iken bu özellik gideriliyor ve soğuk bir hale gelerek gül bahçesine dönüşüyor. Kısacası sebeplerin müsebbibi Allah'tır ve O, ilaca verdiği etkiyi manevi sebeplerede verebilir.

2-     Peygamber (s.a.a)'e İmamlar (a.s)'a veya Allah dostlarına tevessülden maksat O yüce zatların Allah katında ki makamlarına tevessül etmektir. Yani o zatın Allah'a olan yakınlık makamından yararlanarak kullarını da bu makamın hatırına kurb makamına ulaştırması istenmektedir.



[1] -Mide/35

[2] - el-Mizan, tercüme, c.5, s.535

3] -Tefsir-i Nümune, c.4, s.364-367

[4] -Tövbe/114

[5] - Vefa-ul Vefa, c.3, s.1371, (Tefsir-i Nümune c.4, s.367'den naklen)

[6] -a.g.e.

7] -a.g.e. c.2, s.1372, (Tefsir-i Nümune)

[8] -et-Tevsil ila Hakikati'l Tevvesül, s.329, (Tefsir-i Nümune, c.4, s.368 ve 369'dan naklen)

[9] -Tefsir-i Nümune, c.4, s.368 ve 369

[10] -Nisa/64

[11] -Murtaza Mutahhari, Mecmuay-ı Asar, c.1, s.264

12] -Maide/35

[13] -el-Mizan (Tercüme), c.1, s.239 ve 240

[14] -Bkz: Tefsir-i Nümune, c.4, s.172-167; el-Mizan, c.1, s.239 -246

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar