Gelişmiş Arama
Ziyaret
9985
Güncellenme Tarihi: 2011/03/03
Soru Özeti
Ölüpte dünyadan ümidi kesilen bir insan için Hakk’ın rahmetinden uzak olmasını istmek kötü niyetli olunduğu anlamına gelmez mi? Biz insanlardan nefret etmiyoruz. Öyleyse neden Ziyaret-i Aşura’da ölen birinin arkasından lanet okuyoruz? Hem de ebedi lanet.
Soru
Ziyaret-i Aşura’yı -manasına dikkat ederek- okuduğumda: ‘(Allahım!) Ubeydullah b. Ziyad’a, İbn-i Mercane’ye, Ömer b. Saad’a, Şimr’e, Al-î Ebi Süfyan’a, Al-î Ziyad’a ve Al-î Mervan’a kıyamete kadar lanet et.’ Ve ‘Senin lanetin sonsuza dek onların üzerine olsun.’ cümlelerini gördüm ve aklıma şöyle bir soru takıldı: Ölüpte dünyadan ümidi kesilen bir insan için Hakk’ın rahmetinden uzak olmasını istmek insanın kötü niyetli olduğu göstermez mi? Bu ‘Rahmeten Li’l Alemin’in rahmetinden uzak kalmak anlamına gelmez mi? Biz inanıyoruz ki Masum İmamlar düşmanlarını da severdi. Hatta kendileriyle savaşanların bile akıbetlerini düşünür, savaşmadan önce onları doğruya ve hakka davet ederlerdi. Yani insanları hep Hakk’ın rahmetine yakınlaştırmak istiyorlardı. Biz insanlardan değil amellerinden nefret ediyoruz (Eğer yüz çevirenler bilseydiler onlara nasıl iştiyakım var, şevkten ölürlerdi). Öyleyse neden ölen birine lanet ediyoruz? Hem de ebedi lanet!
Kısa Cevap

Yezid gibilere lanet etmek, herkesten önce Allah-u Teala, Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Vasileri (a.s) tarafından yapılmıştır. Halbu ki, Onlar rahmetin kendisi ve yaratılmışlara karşı ilahi rahmetin abidesidirler.

Bazı insanlar, özgürce hak dini tanıdıktan sonra ona uymadığı zaman azaplandırılacaklarını bilmelerine rağmen, dinin emir ve yasaklarına uymazlarsa, kendi haklarını zayi ettikleri gibi, Allah’ın ve insanların da haklarına tecavüz ederler. Bu isyan ve tecavüzlerinden dolayı dünya ve ahiretin hem lanetine, hem de azabına müstehak olurlar.

Buna göre lanetlilere lanet etmek, ilahi, nebevi ve imami bir fiil olup, melunların kendi kötülük ve pisliklerinden kaynaklanmaktadır. Onlar günaha ve isyana daldıkları için kendilerini Allah’ın ebedi azabına müstehak etmişlerdir. Kur’an-ı Kerim ve Ehl-i Beyt’in (a.s) öğretilerine göre Hak’kın rahmeti kendisini onun rüzgarına doğru tutan kimseye ulaşır. Bu yüzden Kur’an, ebedi olarak Allah’ın azabında olacak kimselerden bahsetmektedir.

Ayrıntılı Cevap

Allah-u Teala kendisi rahmetin kaynağı olmasına rağmen Kur’an-ı Kerim’de bir çok kişiye lanet etmiştir. Örneğin: Allah’a ve Resulüne eziyet edenlere, kadın olsun erkek olsun bütün münafık ve müşriklere, ayetleri gizleyenlere, Allah’ın elinin bağlı olduğunu söyleyen Yahudilere ve mümin kadınlara iftira atanlara.[1]

Bütün bunlar gösteriyor ki, Allah insanlara özgürlük verdiği halde bazıları günaha ve isyana o kadar saplanmışlar ki, kendilerini Allah’ın ebedi azabına müstehak etmişlerdir. Hakk’ın rahmeti, Kur’an-ı Kerim, Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) öğretilerine göre kendisini onun rüzgarına doğru tutan kimseye ulaşır. Kur’an, ebedi olarak Allah’ın azabında olacak kimselerden bahsetmektedir.[2]

Öyleyse Allah veya Peygamber (s.a.a) ve Masumlar (a.s) bazılarına lanet etmişlerse, böyle kimseler Allah’ın rahmetine giden bütün yolları kapadıkları, günaha girdikleri ve Allah’a muhalefet ettiklerinden dolayı onlar için kurtuluşa erme ümidi kalmamış demektir. İmam Ali (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve diğer İmamlar (a.s), sizinde belirttiğiniz gibi her savaşın başlangıcında kendilerine savaş açanları hakka davet ederlerdi, ama bu davetleri kabul görmediğinde şiddete baş vururlardı.

Ölmüş zalimlerin durumu neden anlatılmasın ve bundan dolayı onlara neden lanet edilmesin? Kur’an’ın nazil olmasının üzerinden 1400 seneden çok geçmesine rağmen henüz Ebu Lehep gibilerin dosyası açıktır. Kur’an buyuruyor: ‘Elleri kuruyasıca Ebu Leheb ve kurudu da...’[3]

Allah’ın ve Ehl-i Beyt’in (a.s) düşmanlarından beri olmak (yani teberra) Şia mezhebinin temel ilkelerindendir. Sevmek (yani tevella), teberra ile beraber olursa mana kazanır.

Allah’ın ve Ehl-i Beyt’in (a.s) düşmanlarına lanet etmenin salavattan daha üstün olduğuna dair rivayetler vardır.[4]

Evet, bazen aykırı iş yapan müminlerin kendilerinden değil onların amellerinden nefret ederiz. Ancak hakikat ortaya çıktıktan sonra bile Allah’ın velilerini öldürmek gibi büyük günah işliyenlere karşı ne yapmalı?

İmam Kazım’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir: ‘Bizim dostlarımızdan yanlış iş yapanların kendilerinden değil, amellerinden beri olun.’[5]

İnsanları Allah yoluna hidayet etmek ve geniş ilahi rahmete ulaştırmak için gelen Masum İmamların (a.s) hakkını inkar eden, Onların mukaddes kanlarını akıtan ve insanlığı bu büyük feyizden mahrum bırakanlar ebedi olarak Allah’ın ve bütün Allah dostlarının lanetine hak kazanacaklardır. İnsanlığı kıyamete kadar bu hidayet meşalesinden mahrum etmenin cezası ebedi azaba çarptırılmaktır.



[1] -Ahzap/57, Feth/6, Bakara/159, Maide/64, Nur/23.

[2] -Ahzap/65.

[3] -Mesed/1.

[4]-Ebu’l Hasan b. Muhammed Necefi Razi, Mecma-un Nureyn ve Multek-al Bahreyn, s.243, İntişarat-ı Âl-i Aba, Kum.

[5] -(Ravi) Diyor ki: Ebu’l Hasan Musa (Kazım)’dan (a.s) ‘Sizin dostlarınızdan bilerek şarap içen ve günah işleyen birinden beri olalım mı?’ diye sorduğumda şöyle buyurdu: ‘Onun kendisinden değil amelinden beri olun. Onu sevin ama amelini sevmeyin.’ Ben: ‘Onlara fasık ve facir dememize izin veriyor musunuz?’ diye sorduğumda: ‘Hayır’ diye buyurdu ‘Fasık ve facir, hakkımızı inkar eden dostlarımıza düşmanlık eden kafirdir. Allah dostlarımızın -ne yaparlarsa yapsınlar- fasık ve facir olmasından sakınır. Siz deyin ki, ameli kötüdür, ameli günahtır, kendisi mümindir, ama işi kötüdür; ruhu ve bedeni paktır...’ (Müstedrek-ul Vesail, c.12, s.237).

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bir malın humusu verildikten sonra ona yeniden humus vacip olur mu?
    5411 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bilindiği üzere humus, füru-u dinden olup İslam’ın önemli farzlarından biridir ve ibadet sayılmaktadır. Bu yüzden kurbet kastıyla (Allah’ın emrini yerine getirmek niyetiyle) yerine getirilmelidir.Mal ve sermayeye humus geldiğinde bir kere humusları verilirse üzerinden uzun yıllar geçse de ona artık humus gelmez. Ama mal ...
  • Kur’an’da gelen ‘Sadugatihinne ve ‘Ucurehunne’ neyin hakkındadır?
    6206 Tefsir 2012/02/22
    ‘Sadugatihinne’[1] daimi evlilik hakkındadır ve mehir için ‘Sıdak’ denmiştir.[2] Bu kelimenin geçtiği ayet, kadınların kesin haklarının birinden bahsetmekte ve koca, karısı bağışlamadığı sürece[3] karısının mehrini ödemesi ...
  • Hz Ali’nin kendi hilafeti döneminde omzunda kırbaç taşıyarak sokak ve çarşıda hareket ettiği ve suçluları cezalandırdığına dair nakledilen hadis doğru mudur?
    6452 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Hz Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu: Bu içerikte nakledilen rivayet sadece Hz Ali’nin Küfe’de bulunduğu, çarşıda gezdiği ve halkın tavsiyeleri ciddiye alması için yanında belirtilen kırbacı yanında taşımasıyla ilgilidir. Hz. Ayetullah Uzma Safi Gülpeygani’nin (Allah ömrünü uzatsın) Bürosu:
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6841 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Eğer taklit mercileri zamanın imamı (a.s) tarafından seçiliyorsa müçtehit ve veliyy-i fakihi tanıtan diğer kaynakların rolü nedir?
    5068 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Dikkatleriniz için teşekkür ederiz. 1393. sorunun yanıtında işaret ettiğimiz gibi İmam belirgin bir şahsı hâkimiyete atamamış, sadece fakihleri genel bir şekilde atamıştır. Bundan dolayı zamanın imamı (a.s) tarafından mercilerin seçilme ve teyit edilmesinden kasıt, özel bir şahsın seçilmesi ve teyit edilmesi değildir. Sadece masum (a.s) ...
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    6900 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    19865 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Babam şehid olmuştur ve ben o dönemde ergin değildim ve onun ne kadar namaz kazası olduğunu bilmiyorum. Yükümlülüğüm nedir?
    5088 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Büyük taklit mercilerinin görüşüne göre, eğer babanın kazası varsa, onun vefat etmesinden sonra en büyük oğlunun kaza namazlarını yerine getirmesi farzdır. Babanın vefat ettiği zamanda oğlun ergin olup olmaması bir şeyi değiştirmez.[1] Eğer oğul kaza namazlarının sayısını bilmiyorsa, kesin ...
  • Bütün amellerimizi nasıl halis niyetle yerine getirebiliriz?
    10593 Teorik Ahlak 2009/12/20
    İhlâs; yapılan her işte ve kullukta asıl hedefin, başkalarının değil de Allah-u Teâlâ’nın rızasını kazanmak için olmasıdır. Bunun için öncelikle ihlâsa mani olan şeyleri yani; riyakârlığı, dünyaya bağlılığı ve şeytanın vesveselerini ortadan kaldırmak gerekmektedir. Sonra imanı güçlendirme, Allah-u Teâlâ’yı tanıma, ihlâsın değeri ...
  • Mecbur kalınca günah işlemenin hükmü nedir?
    8733 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/03/07
    Dini öğretilere göre şer’i sorumluluklar insanın ihtiyar ve özgür iradesine bağlıdır; yani insan özgür iradesiyle güzel bir ameli yaparsa mükafatı hakkeder. Dolayısıyla şia fıkhında sorumluluğun kaldırıldığı yerlerden biri mecburiyettir. Müslüman biri haram müzik dinlemek gibi özgür iradesiyle yapmayacağı bir ameli mecburiyetten dolayı yaparsa burada ...

En Çok Okunanlar